“Tekalif-i Milliye/Milli Yükümlülük Kanunu, 7-8 Ağustos 1921 tarihinde uygulanmaya başlamış olup Kurtuluş savaşının sonuna kadar uygulanmıştır. Tekalif-i Milliye Kanunu'nun 5.Maddesi, toplanan madde ve erzakların nakliye usulünü düzenlemekte olup halkın elinde kalan her türlü taşıt aracıyla ayda bir defa olmak üzere ve yüz kilometreyi geçmemek şartı ile orduya ait malzemenin istenen yere parasız taşıması zorunluluğunu getiriyordu.18 Nisan 1922 tarihli ve 223 sayılı “Mükellefiyet-i Nakliye-i Askeriye Kanunu/Askeri Nakliye Mükellefiyeti Kanunu” ile bu zorunluluk kaldırılarak bir defaya mahsus olmak üzere her vatandaşa maktu ve nispi vergi mükellefiyeti getirilmiştir. Bu gelişmeler olurken Anadolu'nun birçok yerinde Hilâl-i Ahmer Hanımlar Şubesi'nin organizasyonu ile evlerde büyük bir gayretle çorap, çamaşır ve çarık hazırlanmaktaydı. Mükellefiyet-i Nakliye-i Askeriye Kanunu’nun 18 Nisan 1922 günü yayınlanması sonrası Antalya Sancağı ‘ndaki vaziyet Konya Valisi Ali Galip(Pasinler)Paşa'nın hatıralarında şöyle aktarılmaktadır;

“Konya'da da halk vergisini ödemek için hükümet konağını işgal etmişti. Bina uğulduyordu. Üç Konyalı konuşmak için Vali Galip Pasiner Paşa’ya çıktılar. Kalpaklı, değirmi sakallı Konyalı;

“Paşam” dedi, "Arkadaşlar bizi temsilci seçtiler. Konyalıların bir dileğini arz etmek istiyoruz. Biliyorsunuz, bir hafta sonra Kurban Bayramı..."

Vali Paşa doğruldu:

"Yooo, hemen söyleyeyim, vergileri ertelemek mümkün değil.

Türk Sağlık – Sen Uşak Şube; “Tasarruf tedbirleri için yargıya başvurduk” Türk Sağlık – Sen Uşak Şube; “Tasarruf tedbirleri için yargıya başvurduk”

Konyalılar gülümsediler:

"Hayır Paşam, o başka, vergi borcumuzu ödeyeceğiz. Biz bayram için harcayacağımız şeker parasını Kızılay'a, kurbanları da orduya vermeyi kararlaştırdık. İlgililere hazırlıklı olmaları için emir vermenizi diliyoruz,"

Galip Paşa'nın yüzü mutlulukla parladı. Millî Mücadele'nin başında Ankara'yı o kadar uğraştıran Konya artık Delibaş'ın, Zeynel Abidin'in, Artin Cemal'in karanlık Konya’sı değildi. Evler de arı kovanına dönmüştü. Çorap, çamaşır ve çarık hazırlıyorlardı. Antalya'nın Elmalı kasabasında da, yakın komşu beş yeni yetme kız yün çorap örmek için bir araya gelmişlerdi. Konuşa konuşa çalışmaktaydılar. İçlerinden biri:

"Benim ördüğüm çorabı giyecek asker, inşallah Afyon'a ilk giren asker olur" dedi. Bu hoş dilek kızlara sevinç çığlıkları attırdı, emeklerine tarifsiz bir ümit tadı kattı:

"Aaaaa! Benim ördüğüm çorabı giyen asker de Eskişehir'e ilk giren olsun."

"Benimki de Uşak'a girsin!"

"Benimki Bursa'ya."

Sonuncu kız, "Benim askerim de inşallah İzmir'e girer!" dedi. Afet adındaki bu güzel kız, ilerde İzmir'de Mustafa Kemal Paşa ile karşılaşacak, himayesine girecek, İsviçre'de eğitim görerek Profesör Afet İnan olacaktı.

(SALİH KILINÇ / HABER)

Editör: Seher ZEYBEK