“Bu arada Yunan askerlerinin Ulubey’imizi işgalleri bir yıla yaklaşıyordu. Dedem, babam ve amcaların hepsinin evde olduğu bir gün Yunan Askeri geldi. Bahçemizde dolanan tavuklar ahşap ambarımızın altındaki boşluğa yumurtlarlardı. Yunan Askeri yumurta arıyordu. Ambarın altına eğilip baktığında gördüğü yumurtaları almak için sürünerek girmişti. Yumurtaları oradan bulduğu bir kaba koyarak çıkarmaya çalışıyordu. Babam ve amcam Yunan Askeri’nin ambarın altından kafasının çıkmasıyla büyük bir çekiçle vurmaya başladılar. Yunan Askeri ölmüştü. Foseptik çukuruna atarak üzerini hayvan gübresiyle kapatıldı. Yunan Askeri Ulubey’den gidinceye kadarda gübre arıtılmadı. O zamanlar bizde de silah olarak iki adet Mavzer, bir kırma çifte ve 1 adet tabanca vardı. Dedem ve babam, tahta kasa içine koydukları silahları evin yıktıkları bir duvarının içine koyarak sıvayarak saklamış ve bu işleri hiçbir kimseye hissettirmeden gizlilik içinde yapmışlardı. Yunanlılar Ulubey’den kaçıp gittikten sonra duvarı yıkıp kasayı çıkardıklarını hatırlıyorum. Günlerden bir gün öğleden sonra komşumuz Sağıroğlan’ların Fatma Ana, korku ve heyecan içinde bize geldi. Dedeme bir şeyler anlattı. Yunan askerleri koyunlarına el koyarak kesmeye başlamışlar. Fatma Ana, kocasının evde olmadığını anlayan Yunan Askerleri tarafından saldırıya uğrayınca kaçmaya başlamış. Dam üstünden kaçarak bize sığınmış. Takip eden Yunan Askerleri kadının bizim eve girdiğini görmüşler. Bizim evi ararlar düşüncesiyle dedem, Fatma Ana’yı içini boşaltıp temizlediği büyük bir un sandığının içine saklamış. Sandığın üzerini tahta ve örtüyle örtmüş. Akşam olup hava karardıktan sonra dedem kadını sandıktan çıkardı ve o gece bizde misafir kaldı. Ertesi gün kocası gelip evlerine götürdü. Zaman uzadıkça Yunan Askerleri baskı ve eziyette sınırları zorluyorlardı. Ulubey'in giriş ve çıkışlarındaki yollara silahlı nöbetçiler koyuldu. Ulubey'e gelen ve gidenler kontrol ediliyordu. On beş yaşından büyük bütün erkeklerin fotoğrafları çekilip arkasına Türkçe olarak adı yazılarak mühür ve imza edildi. Ayrıca fotoğrafın alt kısmına Yunancası yazıldı. Bu fotoğrafları herkes yanında taşıyor ve kimlik yerine kullanıyordu. Yunan Askerleri böylece herkesi kontrol altına almışlardı. Ulubey merkezinde “Gavrako” isminde inzibat zabiti vardı. Bunun emrindeki Yunan inzibat askerleri sokaklarda devriye gezer di. Ulubey halkı bunlardan habersiz hareket edemezdi. Yunan ordusunun her türlü ihtiyacı İzmir'den Trenle istasyona gelir ve ihtiyaca göre kıtalara dağıtılırdı. Bunlara ilaveten hasat zamanı Ulubey halkının arpa, buğday ve samanına el koyarak yağmalarlardı. Yağmalanan bu hububat kağnılara konulup Ulubey halkından muhtarların tespit ettiği isimler eklenerek Ulubey’in doğusundaki(Bugün Karahallı İlçesine bağlı) Alfaklar Köyüne nakledilirdi. Zaman uzadıkça Yunan Askerleri halka daha sert davranmaya başlamışlardır. Dayım olan Dallar ’ın Ethem Hoca evinde silah var ihbar ile üzerine tevkif edilerek karakola götürülmüştür. Orada feci bir şekilde dövülmüş. İki kişi hamur teknesinde eve getirdi. Dayımı kestikleri koyun derisine sardılar. O gün karakolda Yandımların Veli Bey’de dövülmüş. Gün geçtikçe halka her türlü zulüm reva görülüyordu. Ulubey’deki 15 yaşından büyük bütün erkekleri toplayarak camilere hapsettiler. Ve camileri içindekilerle yakacakları söylenmeye başladı. Bu feci olay herkesi çok derinden üzdü. Halk büyük bir heyecan içindeydi. Sığır Yolu’ndaki Yunan Karargahı’na giden (1329/1913 doğumlu yaklaşık 10-12 yaşlarında) İsmail Toklu adındaki bir çocuğun Yunan Komutanı’na babası ve kardeşlerinin hapiste olduğunu söylentilerin doğru olup olmadığını sormuştur. Yunan Komutanı durumu inceledikten sonra camilerde hapsedilen halkı serbest bıraktı. Ulubey halkı oldukça derin bir huzura kavuştu.

Uşak'ta 19 Eylül Perşembe günü haberleri Uşak'ta 19 Eylül Perşembe günü haberleri

Kaynak: İzmir Uşak Ulubeyliler Sosyal Yardımlaşma,Dayanışma ve Kültür Derneği Facebook Sayfası-Mustafa Kaytan paylaşımı-1 Eylül 2015/

 

(SALİH KILINÇ / HABER)

Editör: Seher ZEYBEK