İnsan haklarının en başında insanca yaşamak en başta gelir. İnsanca yaşamakta üretip kazanmakla olur.

Sabahın kör karanlığında işe gidip gece evine dönen asgari ücretli ne yapsa kazanamaz. Her yıl aldığı ücret, insanca yaşayacağı bir düzeyde değildir. Her geçen yıl belirlenen ücretle insanca yaşaması için gereksinimlerini karşılayamaz.

Emekli, adı üzerinde emekli, yıllarca çalışmış didinmiş, devletine vergi, prim ne karın ağrısıysa ödemiş. Karşılığında devlet, emeklisine insanca yaşayacağı bir ücret ödemeyi taahhüt etmiş.

Ama karşılığında bırakın insanca yaşayacağı ücret verilmesini, açlık sınırının bile yüzde 50 altında bir ücrete layık görülmüş. Ayıptır, zulümdür, günahtır ve dâhin İnsan haklarına aykırıdır. Resmen ayırımcılıktır.

Ölmeyecek kadar bir şeyler yesin diye asgari ücret ve emekli maaşı tespit etmek insan hakları ihlalidir ve ayrımcılığa girmektedir.

Her yıl aynı tiyatro oynanmaktadır. Ne asgari ücretin ne de emekli maaşının kaç para olacağını merak ediyorum. Biliyorum ki; insan hakkı, hukuku ve onuruna yakışmayan bir ücret tespit edilecek ondan sonra da işçilik ücreti arttı diye her şeye yüzde 200 zam gelecektir.

Ben ağrıma giden tarafı da gözlerimizin içine baka baka; “Biz çalışanımızı ve emeklilerimizi enflasyona ezdirmedik” yalanını söylemeleridir.

Uşak Kent Konseyi çalışmalarını hızlandırdı Uşak Kent Konseyi çalışmalarını hızlandırdı

İkinci yalanları da “Elimizden gelen bu kadar” yalanıdır. Milletin kendisine gelince ellerinden gelen açlık sınırının altında ücret tespit etmek, vekiline gelince hem vekillik hem de emeklik maaşını 130-140 bin TL tespit etmektir.

Çok ayıp…

Onun için her yıl oynanan asgari ücret ve emekli maaşı tiyatrosuna artık acı acı gülüp geçiyorum. Nasılsa insanca yaşayacağımız bir ücret vermeyecekler. Kimin parasını kime veriyorlarsa…

Bugün “10 Ocak Dünya İnsan Hakları Günü”

Ne yazık ki bu ülkede emekçiler ve emekliler insan yerine konmadığı için hiçbir hakkı da yok…

Bu fotoğrafın öyküsü:

Zaman zaman Siz değerli okurlarımdan gönderiler alıyorum ve çok mutlu oluyorum. Uşak’ta çok tanına bir öğretmen annemiz. Adını veremiyorum. Kendisinden izin almadım. Başı derde girsin istemem.

Bana yukarıdaki fotoğrafı göndermiş ve duygularını paylaşmış. Bu fotoğrafı 9 Aralık Cumartesi günü İsmetpaşa Caddesi’nde 16 numaralı Örnekevleri halk otobüsünü beklerken çekmiş. Fotoğrafın öyküsünü de şöyle paylaşmış:

“Burası Uşak. Hava çok üşümüş. Bir an önce eve gitmek istediğim bir an ve otobüs durağında gördüğüm, ellerimin titreyerek çektiği bir fotoğraf...7,8 yaşlarında bir erkek çocuğu. Mosmordu çorapsız ayağı. Adını soramadım ömür boyu unutamam diye.

Çantamda bir poşet te çorap var. Oğluma almıştım. Biraz büyük falan ama aynı otobüse bineceğiz. Binince isterse vereceğim. Hatta ayağına giydirmeyi düşündüm. Görseniz bıcır bıcır çok ta düzgün konuşuyor. Bindik otobüse, maalesef otobüs çok kalabalık. Küçük ya arkalara daldı. Sürekli gözümle takipteyim ama o çorabı ona giydireceğim. İlerleyemedim arkaya kalabalıktan. Derken durakta hızlıca iniverdi çocuk otobüsten... “Çocuk” dedim kaldım. “Çorap” dedim.

Şu anda keşke yerine iyi ki demeyi çok isterdim. Elimde duruyor o çorap halen. Şimdi ben fakirliğe, adaletsizliğe, herkes anne baba olmasınlara getirmeyeceğim konuyu. Bugün 10 Aralık İnsan Hakları Günü. Benim burukluğumun günü. Ola ki görürseniz bir erkek çocuk 16 numaradaydı. Ben yetişemedim garibanlığına.. Özür dilerim Çocuk!

Ahhh be Can!

Sizdeki duyarlılık keşke  “10 Ocak Dünya İnsan Hakları Günü”nün anlam ve önemini kavrayamayan politikacılarda olsaydı da…

Şu çocuk çorapsız gezmesiydi. Asgari ücretle çalışan ya da ne bileyim emekli olana annesi, babası ya da dedesi insanca bir ücret alsaydı da bu küçük çocuğa bir çorap alabiseydi.

Editör: Seher ZEYBEK