Gelelim hikayemize;
Efsane, Tesalya’da İolkos kralı Aison’un iktidar yükünden bıkıp devlet dizginlerini, oğlu İason’un erişkinliğine kadar kardeşi Pelias’a bırakmasıyla başlar. Pelias tek sandaletli bir adama karşı uyarılmıştır ve İason yetişkin bir insan olup tahtta hak iddia etmeye geldiğinde birini yolculuk sırasında kaybettiği için saraya tek sandaletle gelir.
İason’dan korkan ve tahttan da inmek istemeyen Pelias onu İolkos’tan belki de ebediyen uzaklaştırmak için bir hileye başvurur. İason’a iktidarı almadan önce uzaklardaki Kolkhis’ten ailesine ait olan efsanevi altın postu geri getirmesi gerektiğini söyler. İason bu yolculuğa çıkmayı kabul eder.
Argo adını verdiği sağlam bir gemi yaptırır, aralarında Theseus, Herakles ve Orpheus gibi kahramanların ve yarı tanrıların bulunduğu kendilerine “Argonatlar”denilen mürettebat toplar.
İşte mitolojik Gürcü krallığı Kolkhis’te bulunan efsanevi “Altın Post”u ele geçirmek üzere Argo adlı gemiyle, Iason önderliğinde denize açılmış Argonotların başından geçen sayısız maceradan biri de, Devler Ülkesi savaşıdır.
Geminin Gönen Çayı’nın Marmara’ya döküldüğü yerle, o vakitler “Ayı Dağı” olarak bilinen, üzerinde dimdik bir tepenin yükseldiği bir ada arasındaki sığ boğazdan geçişi sırasında yaşanır.
6 KOLLU DEVLERLE SAVAŞIRLAR
Bahsettiğimiz adada Gegenees (Gegene’ler)adıyla bilinen 6 kollu devler yaşamaktadır. Misya’daki bu bereketli topraklar Doliones halkına ve onların Khytos şehrinde ikamet eden soylu kralları Kyzikos’a ait olmakla birlikte, Gegenees söz geçirilemeyen, vahşi bir devler kabilesidir.
Argonotların bir kısmı, önlerindeki denizin nerelere uzandığını görebilmek amacıyla Dindymon denen dağın (Gediz’deki Murat Dağı) tepesine çıkmışlardır. Geri kalanlar ise gemiyi Khytos limanına sokmakla meşguldürler. İşte tam o sırada hiç beklenmedik bir Gigenees saldırısı baş gösterir.
Altı kollu devler, tepelerden dangır dungur inerek geniş limanın girişini denize yuvarladıkları koca kaya parçalarıyla iki taraftan kapatmaya başlarlar; amaçları tabii ki Argonotları koyda bir fare gibi kapana kıstırmaktır. Şansa bakın ki Herakles o sırada Dindymon’un tepesinde değil, genç gemicilerle birlikte Khytos’tadır. Yayını çektiği gibi birkaç devi aşağıya indirir. Ama altı kollular, kırıp sivrilttikleri koca koca kayaları bu kez onun üstüne atmaya başlarlar.
Vaziyet iyi değildir, Gegenees azmanları fena bastırmıştır, derken o sırada Dindymon’un zirvesine varamadan dönüş yoluna geçmiş tecrübeli Argonotlar şehre varıp Herkül’ün imdadına yetişirler. Yaratıkların tümü havada vızıldayan ok ve mızraklarla haklanır.
Mücadele sona erip silahlar sustuğunda ölü devlerin limanın ağzında oluşturduğu manzara, destanın şairine sahile yığılmış keresteleri çağrıştırır. Gegenees kabilesinin vahşi fertleri, şimdi dev gövdelerinin yarısı suda, diğer yarısı kumsalda, kuşlara ve balıklara yem olmayı beklemektedirler.
Bu arada söylemeden geçmeyelim ki şair Apollonius Rhodius’un Argonotların eşsiz maceralarla dolu seyahatini anlattığı Argonautica epik şiiri (M.Ö. 3.yy), Helenistik dönemden günümüze ulaşabilmiş tek yazılı eserdir. Çok kıymetli. Bir düşünsenize, devir, İskenderiye Kütüphanesi devri!
(ÖMER AŞCI / YEREL TARİH ARAŞTIRMALARI )
(SALİH KILINÇ /HAZIRLAYAN)