İşte Aşçı’nın ilgi çekici ve bir o kadar da üzücü araştırması:
İtilaf Devletleri,24 Temmuz 1923 günü Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümetiyle Lozan Barış Antlaşması'nı imzalamıştır. Türk ve Yunan heyetlerinin Yunanistan’da yaşayan Müslüman nüfusla (Batı Trakya’dakiler hariç) Türkiye’de yaşayan Rum Ortodoks nüfusun (İstanbul’daki Rumlar hariç) mübadelesini şart koşan Türk-Yunan Nüfus Mübadelesi ’ne ilişkin Lozan Konferansı’nın ilk safhası, sözleşme ve protokolle sonuçlanmıştır. Osmanlı Devleti 1911 ile 1922 yılına kadar durmadan savaşmış ve nüfusunun yaklaşık %20'sini kaybetmiştir. Nüfusu arttırmanın yolu ise ölümleri azaltmak, doğumları arttırmaktan geçiyordu. Her ne olursa olsun, mutlaka Türkiye’nin nüfusu arttırılmalıdır. Dönem itibarı ile nüfusun arttırılması bir devlet politikasıdır. Öncelikle salgın hastalıklarla mücadele edilip, milletin sağlığının korunarak ölümlerin azaltılması planlanmıştır. Nüfusu arttırmak için, gebeliği önleyici ilaçlar, araçlar ve de kürtaj kanunlarla yasak edilmiştir. Bunun yanında çok çocuk sahibi olmak özendirilmiş ve çeşitli şekillerde desteklenmiştir. Nüfusu arttırmanın bir başka yolu, dış Türklerin veya Türk millî kimliğine uygun olanların Türkiye’ye göçünün desteklenmesi olmuştur. Kütahya Vilayeti’ni bağlı Uşak Kazası ’nda Dumlupınar Meydan Muharebesi sonrası Yunan Küçük Asya Ordusu ile birlikte kaçan gayrimüslim nüfustan geri kalanlar şöyle zikredilmektedir ;
Uşak’ta Ermeni, Rum ve diğer milletten insanlar yaşıyordu
1923 yılında Uşak’ta 948 Ermeni, 2.928 Rum ve diğer milletlerden insanların olduğu belirlenmiştir. Ancak bu yabancı uyruklu kişiler 1926 yılında yapılan Nüfus Mübadelesi Antlaşması ile Uşak’tan ayrılmıştır. Mübadeleye tabi tutulan mübadillerin önemli bir kısmı Cumhuriyet döneminde Uşak şehir merkezine yerleştirilmiştir. Mübadiller Uşak Belediyesi tarafından Rumların evine yerleştirilmiştir.
Anadolu Rumlarıyla birlikte Uşaklı Rumlar mübadele ile Yunanistan’ın birçok bölgesine dağıtılmıştır. Ama Yunanistan’ın Makedonya Bölgesi’nin başkenti konumundaki Selanik Şehri’nin Kalamarya Limanı’na indirilen mübadiller salgın hastalık ihtimaline karşı şehir içerisinde 116 noktayla birlikte çevrede bulunan altı kampta geçici olarak barındırılmıştır. Uşak Rumları Selanik Şehri’nin Lembet Kampı’nda barındırılmıştır. Burası Osmanlı Döneminde topçu kışlası olarak kullanılan bir mekandır. Burada o dönem Yunanistan’ın hayvancılıkla geçinen konar göçer Ulah kavminin yaz aylarını geçirdiği barakalar bulunmaktadır. Uşak Rumları 1922 yılında Lembet Kampı’nda yerleşik hale gelerek ismini önce Stavroupoli sonra ise Nea Eukarpia(Yeni Uşak) olarak değiştirmiştir. Nea Eukarpia(Yeni Uşak); Günümüzde Selanik Şehri’nin banliyö hattında bulunan Pavlos Melas Belediyesi’ne bağlı bir mahalledir.
Sürekli Uşak’ı konuşur ve özlemle anarlardı
Uşaklı Rumlardan Bayan Stavroula Tsolozidou o günleri şöyle anlatmaktadır;
(…) Kayınvalidem Ispartalı idi. Kız kardeşimin kayınvalidesi Uşaklıydı, anneannem de Uşaklıydı ve bazı akrabaları da vardı. Otururlar, başlarlar, 'Uşak'a gidelim' derlerdi. Oturduklarında söyleyecek başka bir şey bilmiyorlardı. Uşak'ta neler yaptıklarını, nereye gittiklerini, ne yemek yediklerini, gittikleri kiliseyi, kahve içmek için gittikleri sokağı biliyorum, bütün bunları konuşuyorlardı. (…)Atina'ya geldiler. Atina'dan Volos'a götürüldüler. Stavroupoli'de köylülerimizin bir kısmı buradan buraya geldiler. Önce bir süre Toumba'ya geldiler, oturdular, çadırlarını oraya kurdular, çadırlarını oraya kurdular, oradan da buraya, Stavroupoli'ye geldiler. Stavroupoli'ye eskiden Lebet denirdi. Ve sonra Eukarpia oldu. Teyzem öğretmendi. Kocası Uşak'ta istasyon şefiydi, istasyon şefiydi. Büyük bir işti, büyük adam. Bu köye geldiğinde ilk öğretmen oydu. Buradaki tüm çocuklar ve her şey... Onlar buradaki Ulahlardı, daha önce yaşamışlardı, o zaman Ulahların burada okulu yoktu, vahşi hayvanlar gibiydiler.(…) O zamanlar Selanik'in Toumba semtinin dışında Anadolu'dan gelen mübadiller battaniye üreten bir Yfanet Fabrikasını açmıştı. Harika tüccarlar! Onlar da buraya gelip aynı ticareti yaptılar, anlıyor musun? Teyzelerim vardı, oğulları vardı, içlerinden biri tasarımcıydı. Bu halı tasarımlarını o yapıyordu biliyor musun? Ne planladığını hayal edebiliyorum. Diğeri ise ürettiği kadife olan Lagadas'lı bir tasarımcıydı. Efkarpia'da büyükannemin yanında getirdiği mücevherleriyle burada bir halı fabrikası kuruldu.Kayınpederim o halı fabrikasının patronuydu, o çalışıyordu. Bu halı fabrikasında buradaki bütün köylüler ekmek yiyordu, oradan... Hepsi gitmeye başladılar çünkü onların işinin, bizim işimizin halı olduğunu biliyorlardı. Burası büyük bir halı fabrikası. Efkarpia'ya başka bir zaman mı geldin? Postanenin yanındaki burası, 2 dönüm, 2000 metrelik bir alan, yani... Arsa oldu artık... Büyük bir fabrikaydı. Bir odayı ayırdılar, kayınpederimi oraya, eşiyle birlikte oraya oturttular. Ve bütün köylüler, yaşlı kadınlar, genç kadınlar, hepsi halı üzerinde çalıştılar, çalışkanlıkları ile çalıştılar, çalıştılar.
Uşaklı Rumlar Yunanistan’da Uşak halısı dokuyordu
24 Temmuz 1923 günü imzalanan Lozan Barış Antlaşması'nın gereği yapılan nüfus mübadelesiyle Batı Anadolu’da Rum kökenli binlerce dokuyucu ve ticarete aracılık eden tüccarın ülkeyi terk etmesi ülke halıcılığını etkilemiştir. Birinci Dünya Savaşından sonra yabancı piyasalarda olan halı talebi, halı üreten ülkelerde hareketlenmeye neden olmuştur. Bu hareketlenme Türkiye’de de kendini göstermektedir. Özellikle Batı Anadolu ve Kayseri bölgelerinde talebe bağlı karlılığında arttığı gözlenmektedir. İzmir İktisat Kongresi(17 Şubat - 4 Mart 1923)’nde yarı sömürge durumundan kurtulmanın ve siyasi özgürlüğe erişmenin yolunun sanayileşmeden geçtiği kabul edilmiş ve bunun için milli sanayinin kurulup geliştirilmesi için kararlar alınmıştır. Türkiye’nin 1923 yılında toplam halı ihracatı toplam 981.208 kilo olup 3.318.779 TL tutarındadır. Mübadeleden sonra 1922-1923 yılları arasında Batı Anadolu’dan Yunanistan’a göçen ve on binlerce olduğu söylenen, halı dokumayı bilen Rum, Türkiye’de iplik ve halı üreten Şark Halı Kumpanyası, (Yunan hükümeti ve Mülteci yerleştirme Komisyonu) desteğinde halıcılık işine girişmiş ve üretim yapmaya da başlamışlardır. Hatta Yunanlar, halıları Uşak, Gördes, Kula, Isparta olarak etiketleyerek özellikle Amerika ve Avrupa pazarında Türk halılarıyla rekabete girişmişler, bu rekabet her iki ülke içinde ticari ve siyasi alanda büyük tartışmalara neden olmuştur. Yunanistan bu sıralar ürettiği halı ipliğinin %80’ini Türkiye’den temin etmektedir.
Nitekim, Yunanistan’da başlayan bu girişimin Türk halılarına karşı rekabeti, ithalata dayalı hammadde ihtiyacı ve fiyat rekabeti nedeniyle pek uzun dayanamayarak yok olsa da bu süre içinde Türk halıcılığı bu rekabetten büyük yara almıştır. Aksaray Vekili Uşaklı Besim Atalay, Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne Yunanistan’da mübadele sonrası başlangıç aşamasında olan halıcılık girişiminin büyümemesi için her türlü halı ipliğinin ihracatına yasak getirilmesi hakkında bir kanun teklifi sunmuştur. Kanun teklifine göre bir kanunla halı imali için gerekli her türlü halı ipliğinin ihracatına yasak getirilirse bu rekabet girişiminin başlamadan biteceği düşünülmüştür. Ancak, kanun teklifinin Türkiye’de halı ipliği üretimi yapan tüm üreticilere, yan dallarına zarar verebileceği, ticareti sekteye uğratacağı gerekçeleri ve yün ihracatına yasak getirilemeyip, Şark Halı Kumpanyasının Yunanistan’da iplik fabrikası kurabilme gücü nedeniyle geçici bir çözüm olduğuna karar verilmiş ve kanun teklifi iade edilmiştir.