Kuvayi Milliyeyi Başlatan Adam İttihat Terakki Partisi İzmir Kâtibi Mesulü/İl Başkanı Mahmut Celal (Bayar) Bey , Eşme Müdafaayı Hukuk Cemiyeti Reisi Eşme Müftüsü Hacı Nazif (Yılmaz)Efendi Komutasındaki Eşme Gönüllü Müfrezesinin Korumasında
İttihat Terakki Partisi İzmir Kâtibi Mesulü/İl Başkanı Mahmut Celal (Bayar) Bey, 5 Eylül 1919 günü Denizli Sarayköy'den yol güvenliğini sağlayacak Eşme Müdafaayı Hukuk Cemiyeti Reisi Eşme Müftüsü Hacı Nazif (Yılmaz)Efendi ile yola çıkmıştır. Hacı Nazif (Yılmaz)Efendi'nin komuta ettiği Eşme Gönüllü Müfrezesi bu yolculuğa refakat etmektedir. Mahmut Celal (Bayar) Bey ve beraberindekilerin varış noktası Binbaşı Hüsnü Bey'den Akhisar Mıntıka Kumandanlığı görevini teslim almak üzere Akhisar Kazası'dır. Kurban Bayramı arifesi olan 5 Eylül 1919 tarihinden 5 Eylül 1919 gününe kadar Eşme/Takmak Kazası ‘nda geçirmişlerdir.
İttihat Terakki Partisi İzmir Kâtibi Mesulü/İl Başkanı Mahmut Celal (Bayar) Bey 5 Eylül 1919 tarihinde yaşadıklarını hatıratında şöyle aktarmaktadır;
Sarayköy'de buluşmamızın ertesi günü kurban bayramı idi. Arkadaşlarım ailelerinin yanında bulunmak için acele ediyorlardı (5 Eylül 1919). Hacim Muhittin (Çarıklı) konuşmamız sona erer ermez hemen Buldan yolunu tuttu. O istikametten gelip bizimle Kula'da birleştikten sonra Balıkesir'e yetişecekti. Bizim de küçük kafilemiz Eşme yönünde yol almaya başladı. Müftü Hacı Nazif Efendi, iri vücudu, başında kocaman sarığı, muntazam kesilmiş sakalı, elinde bir İngiliz filintası, belinde fişekliklerle İngiliz cins atı üzerinde çok heybetli görünüyordu. Yanında silahlı beş muhafızı vardı. Bunlar da bayram tatili münasebeti ile köylerine gidiyorlardı. Benim için de bir at hazırlamışlardı. Kafilemiz tam seferber halde idi. Yolda rastladığımız köylüler bizi selamlıyor, cepheden, umumi politikadan malumat almaya çalışıyorlardı. Sordukları birinci sual şu idi:
"Yunan gavuru ne vakit def olup gidecektir?"
Akşam karanlığında küçük kafilemiz, Elvanlar şimendifer istasyonu yakınına, Müftü Efendi'nin (Takmak)köyüne geldi. Müftü Efendi beni, evinin misafir odasına yerleştirdi. Yalnızdım. Kendi kendime, içine düştüğüm hayatın acı, tatlı macerasını tahayyül ediyordum. Yatsı namazından az önce idi. Dışarıdan kadınlı, erkekli 'koro' halinde tatlı sesler aksetmeye başladı. Dikkat ettim. Bunlar köyün gençleri idi. Halk türküleri ile yarınki bayramı kutluyorlardı. Mesut görünüyorlardı. Şen idiler ki topluca türkü söyleyebiliyorlardı. Ben ise mahzun, kederli idim. Memleketin bugünkü halinde bayram -dini de olsa- neyimize idi. Kalbimize saplanan zehirli hançer gibi düşman bağrımızda, mübarek yurdumuzda idi. Doğrusu, saygı duyduğum aziz köylü dostlarımı yadırgadım. Bereket versin gösteri devamlı olmadı. Yerini köy müezzininin ezanı, Allah büyüktür nidası aldı, ümitler bu nidaya, Allah’ın azametine bağlandı. Ondan sonra hafif karanlıklar içinde derin bir sessizlik hüküm sürdü. O gece yorgunluğuma rağmen uyuyabildiğimi iddia edemem. Düşüncem derinleşti. Yedi ay geçmişti, ailemden çocuklarımdan en küçük bir sıhhat haberi almamıştım. Aç mı, tok mu idiler? Bilmiyordum. Bayramda, ben de -diğer arkadaşlarım gibi- onların yanında bulunmak imkân ve saadetine malik olmak isterdim. Bu mutluluktan yoksundum. Geleceğin neler getireceğini de keşfetmek, sağlam bir hükme varmak mümkün değildi. Yalnız bir tesellim vardı. Memleketim için elimden geleni, her şeye rağmen yapıyordum. Benim yere serilmiş yatağın içinde bu hesap ve düşünce ile sağdan sola, soldan sağa, dönmekle sabahı bulduğumu odama sızan hafif aydınlıktan anlamış oldum.
İttihat Terakki Partisi İzmir Kâtibi Mesulü/İl Başkanı Mahmut Celal (Bayar) Bey 6 Eylül 1919 tarihinde yaşadıklarını hatıratında şöyle aktarmaktadır;
Az sonra da Müftü Efendi geldi,
"Haydi vakit tamamdır, camiye, bayram namazına," dedi.
Eşme ilçesi erkanı, başta Kaymakamları Şevki Bey olduğu halde öğle yemeğine geldiler. Müftü Hacı Nazif Efendi beni, Germencik Müftüsü ’nün oğlu Kuvayi Milliyeci Seyit Ahmet Efendi diye yeni adımla, davetlilerine takdim etti. Kaymakam kibar, iyi niyetli ve efendiden bir adamdı. Aydın milli mücadelesi hakkında benden bilgi edinmeye çalışıyordu. Esasen konuşma konusu umumi politika mihveri etrafında dönüp dolaşıyordu. İttihatçılar ele alındı. Sofradakilerden biri:
Bizim Manisa livasının İttihat ve Terakki Kâtibi Mesulü bir Avni Bey vardı. Yakalayıp zavallıyı İstanbul'a götürmüşlerdi. Şimdi hapistedir, sanırım: Bir de İzmir Kâtibi Mesulü Celal Bey vardı. Acaba ne oldu? İyi adamdır, diyorlardı, dedi.
Bu sözü, Kaymakam Bey bana hitap ederek tamamladı:
Celal Bey'in sizin tarafta, Aydın havalisinde olduğu söyleniyor, öyle midir? dedi.
Bu arada Hacı Nazif Efendi'nin bana karşı bakışlarında bir değişiklik oldu. Vereceğim cevabı heyecanla bekliyordu. Benden benim hakkımda alınmak istenilen bilgiye karşı kayıtsız kalmadım. Hemen cevaplandırdım:
Evet, Kaymakam Bey, Celal Bey'in Aydın havalisinde olduğunu ben de işittim. Fakat kendisine rastlamak nasip olmadı, dedim.
Benden, bana soru sormak ilk defa vaki olmuyordu. Bu şekilde kendimden bahsetmek adeta üçüncü şahsı anmak gibi bir şey oluyordu. Buna da alışmıştım. Yemek, bu ve buna benzer konuşmalarla sona erdiği zaman misafirlerimiz basit bir veda ile ayrılmışlar, ben de kendilerini evin kapısı önünde uğurlamıştım. Binek hayvanları on, on beş metre ilerde bulunuyordu. Oraya doğru yürüdüler, Müftü Efendi onlara refakat ediyordu. Tam hayvanlarına binecekleri sırada müftünün fısıltı halinde kendilerine bazı şeyler söylediğini fark ettim. Bu anda hepsinin birden bana dönerek, adeta koşarcasına yanıma geldiklerini gördüm. Bu defa 'Celal Bey' diye sevgi ile beni kucaklıyorlardı. İtiraf etmeliyim ki geceki sıkıntılı halim geçmiş, bu muhabbet karşısında yeniden taze bir hayata, azim ve iradeye kavuşmuştum.