Eşme Güneyköy’de 1954 yılında doğan ve 12 Eylül askeri darbesi sonrası idamla yargılanan ve uzun yıllar cezaevinde klan Sümer, şimdilerde İzmir’de yaşıyor. Sümer, Eşme Kışladağ ve Murat Dağı’nda altın çıkarılmasına karşı sergilediği etkin mücadele ile de tanınıyor.
Uğur Sümer “Bizim köyün Ermenileri” adlı kitabında dört kuşaktır aktarıla gelen kaderini, geçmişini üç uzun öyküyle anlatarak, bir anlamda sözlü tarih tanıklığında bulunuyor. Bu tanıklık; kendi aile büyüklerinin, atalarının gerçekliği ama aynı zamanda olup bitenin yaşayanların gözünden, sözünden dile getirilmesi ve sahnelenmesi.
AİLE BÜYÜKLERİNDEN DİNLEDİĞİ ÖYKÜLERLE BU KİTABI YAZMAK İSTEDİ
Kitabında kendi köyü, Uşak ve Ege Bölgesinde yaşamış Ermeni toplumunun hayatını mercek altına alan Sümer, bu kitabı neden yazmak ihtiyacı duyduğunu şöyle dile getiriyor:
İlkokulu bitirip orta okula gidinceye kadar çocukluğum köydeki diğer akranlarım gibi köyün yaşlılarından savaş anıları ve masallar dinleyerek geçti. Şimdi olduğu gibi cep telefonları, televizyon, internet , GPT yoktu malum. Radyoyu bile ilk kez 1960 yılında babam getirmişti köye ve uzun yılların olayı olmuştu. Uşak- Eşme’nin Güneyköy’ü burası ve elektrik bile 1984 yılında geldi.
Masalları nenelerimiz, savaş anılarını da on üç, on dördünde Yemen’e giden Cıngırt dede ve Çete dayıdan dinlerdik. Cıngırt dede ve Çete dayı Yemen, Balkan, Çanakkale ve Kurtuluş savalarını yaşamışlar. Kurtuluş savaşını dedelerimizden anlatmayan-katılmayan yoktu. Bunları neden anlatıyorum, kendimi bildiğimden itibaren kahpe Rus, kahpe Yunan ve kalleş Ermeni hikayeleri (arkadan hançerlemişler) dinleyerek büyüdüm. Bunlar düşmandı, cavırdı. Ruslar’a Urus, Ermenilere Ermanı, Yunanlara Yonan, Rumlara Urum denirdi.
Bu hikâyelerin dışında Ermenilerle ilgili başkaca hiçbir şey dinlemeden ve okumadan, bilmeden 12 Eylül’de devrimci mücadeleden cezaevinde yatarken1982 yılında Esenboğa havaalanı eyleminde Sarkiyan’ın öldürülmesi ve Levon Ekmekçiyan’ın idamı yaşandı. Kendim de idam cezasıyla yargılanıyordum. Burada bu eylemin doğruluğu eğriliğiyle ilgili bir şey söylemenin yeri olmamakla birlikte o günden itibaren bende “Ermeni Sorunu” başlıklı bir soru işaretinin oluştuğu bir gerçek. Hrant’ın Dink’in katledilmesiyle de okumaya öğrenmeye çalıştım.
Ermenilerle ilgili anılar anlatılırken köyümüzden ve çevre köylerden insanlar büyük dedemin kendisine sığınanlardan bir Ermeni’yi altınları için öldürdüğünü söylüyorlardı. Ailemin büyükleri bu söylentileri çocukluğumda inkâr etmiyorlardı hatta bir kahramanlık gibi anlatıyorlardı fakat sonraları uydurma ve hasetlikten iftira atıldığını söylemeye başladılar.
Hrant’tan sonra da Ermeni soykırımının ailem içinde hala inkâr edildiğini gördükten sonra yazmaya karar verdim. Ermeni soykırımın çok küçük bir gerçekliği olsa da bilinmeli diyerek Hrant’ın katlinden hemen sonra yazdım fakat bugüne kadar kaldı. Üzerime düşeni yapmalıyım, aydın sorumluluğumu yerine getirmeliyim diyerek yazdım..
KİTABI YAZARKEN BİRÇOK BÜROKRATİK ENGELLE KARŞLAŞMIŞ
Eşme ve Kula’da Hrant Dink’ten sonra tapu kayıtlarını incelemek için kaymakamlara iki kez başvurdum. Sözlü taleplerim dışında dilekçeler de yazdım fakat izin verilmedi. İlçemiz hudutları dahilinde Ermenilerin yaşadıklarına dair bir kayıt olmadığını söylediler. Eşme kaymakamı içişleri bakanlığından izin almam gerektiğiyle birlikte vermeyeceklerini- alamayacağımı da söyledi.
Daha sonra isminin açıklanmasını istemeyen Eşme Hükümet tabibi, Kaymakamın Eşme Elvanlar mahallesinde dört kuşak öncesinin tapu kayıtlarında Ermeni isimlerinin olduğunu söylediğini öğrendim.
Kula mezarlığında da bir Ermeni doktorun mezar taşında isminin olduğunu biliyorum.
Ayrıca anlattığım hikâyelerde de Aydın ve Denizli bölgesinden Ermenilerin büyük dedem’e sığındıklarını ve kurtarıldıklarını biliyorum.
Bu bilgilerim dışında Evliya Çelebi, Charles Texier ve Vital Cuniet Uşak’taki Ermenilerin sayılarından da söz ediyorlar. Gözlemlerinde küçük farklar olmakla birlikte 1700- 1800’lerde Uşak’ta nüfusun yüzde 10’undan fazlasının Ermenilerden oluştuğu görülüyor.
Bana göre Ermeniler üzerine gerçekçi bir sonucun ortaya çıkarılması için sadece Ege Bölgesi’nde değil bütün Türkiye’de tapu kayıtları, Osmanlı’nın vergi defterleri ve mezarlıklarda bütün belgeler ve bilgiler var fakat bu iktidar varken bunun yapılabilmesi mümkün değil.
SÜMER’İN KÖYÜNE GÖÇER ERMENİLER GELİRMİŞ
Benim köyümün beş-altı kuşak öncesine dayanan bir yörük geçmişi var. Anlatılanlara göre bizim köyde yerleşik Ermeniler yok. Kalaycı, duvarcı, hacamatcı, sülükçü, çerçici vb. bütün zanatkarları Ermenilermiş. Bunlar da adeta göçerler gibilermiş. Benim çocukluğumda bile kalaycı köye geldiğinde kışı ve baharı köyde geçirir, yakın köylerin işlerini de yaparlardı.
Çocukluğumdan beri hiç eksik olmadı diyebilirim. Külün altındaki köz gibi oldu her zaman. Bir nedenle közler alevleniveriyordu. Özellikle dayılarım beni adeta aforoz edercesine öfkeleniyorlar, azarlıyorlardı. 2000’lerin başlarında o zamana kadar hiç bilinmeyen bir tanıkla karşılaştım. Hacıkadirli köyünden. Altınları iççin, üstelik kendisine sığındığı halde büyük Dedemin öldürdüğü söylenen Kalaycı Selami’yi babasının götürdüğünü söylüyordu. Dayım sağdı daha. Bunun nasıl böyle uydurulabileceğini Dayı’ma sorduğumda daha önce hiç görmediğim azarlanmaktan öte hakaretlerle dolu bir tavırla karşılaşmıştım.
Uzatmayayım ya “Oğlum olan olmuş, atandır kes sesini, kaşıma yarayı.” denildi ya da şiddetle “İftira, hasetlik” diyerek inkâr edildi. Benim kuşakta hiç kimsenin ilgilendiği yok.
Kitabıma, Hem içerik hem de edebi olarak olumlu dönüşler oldu. Asıl olarak Ege bölgesinde Ermeni soykırımıyla ve genel olarak Ermenilerle ilgili ilk kitap olduğu söyleniyor. Böyle bir ilgi görmeyi beklemiyordum, şimdilik gayet iyi gidiyor. Sizin ilginize de teşekkür ediyorum.