Uşak Tarihi Araştırmacısı Ömer Aşçı, 2 Eylül 1922 Yunan Küçük Asya Ordusu Başkomutanı Nicolas Trikopis"i esir alan 5.Kafkas Tümeni Komutanı Kurmay Yarbay Halit (Akmansü) Bey'in anlattıklarını kaleme aldığı bir çalışma yayımladı.

Aşçı, "Kurmay Yarbay Halit(Akmansü)Bey komutasındaki 5.Kafkas Tümeni Dumlupınar Meydan Muharebesinde ki cephe planına göre;17 Ağustos 1922 tarihli emirle I.Ordu Kumandanı Mirliva Nurettin(Konyar) komutasındaki 4. Kolordu Kumandanı Miralay Kemalettin Sami(Gökçen)emrine görevlendirilmiştir. 5.Kafkas Tümeni, uğradığı yenilgiyle geri çekilen Yunan Küçük Asya Ordusunu 1 Eylül 1922 günü Adatepe’den hareketle takibe geçmiştir. Ve Yunan Küçük Asya Ordusu Başkomutanı Nicolas Trikupis ve maiyetindeki birlikler 2 Eylül 1922 günü Uşak'ta 5.Kafkas Tümeni Kumandanı Kurmay Yarbay Halit(Akmansü)Bey tarafından esir alınmıştır. Halit(Akmansü)Bey hatıratında 2 Eylül 1922 günü yaşananlar şöyle aktarılmaktadır;

Uşak'ta tarım ve hayvancılık faaliyetlerine denetim Uşak'ta tarım ve hayvancılık faaliyetlerine denetim

Yarbay Halit

2 Eylül günü, 4. kolordu birlikleri, ikinci hatta olarak Uşak'a yürüyeceklerdi. 23. Tümen şoseyi takip ederek, Uşakta toplanacak, 5. Kafkas tümeni, Hatipler ”den çıkarak Kuğtimür - Kızılcaviran yolu üzerinden şoseye girecek ve 23. Tümen’in peşinden Uşak kuzeyindeki Akse Köyü ”nde konaklayacak, 12. tümen Karasait'te, 11. tümen İkisaray bölgesinde bulunacaklar, kolordu karargâhı, 25. Ağır Topçu Alayı’nın önünde olarak Uşak'a yürüyecekti.

2 Eylül günü, 4. Kolordu Tümenleri, çekilmiş olan düşmanın peşinde bu tertibe göre ve emniyet içinde yürüyüşe geçmişlerdi. 2 Eylül 1922 günü, 5. Kafkas Tümeni, Göğem köyünün iki buçuk kilometre doğusuna yaklaştığı sırada, Yunan kuvvetlerinden bir tümen kadar askerin Murat dağından mütekarrib ve Karacahisar Köylerini basarak, Elmadağ cihetinden Uşak'a doğru ilerlemekte olduğu haberi alınmıştı. Düşmanın Murat dağındaki durumunu bizzat görerek haber getiren köylülerin verdikleri malumat değişikti; içlerinde asker miktarının on iki bin olduğunu söyleyenlerde vardı ; "arazi çok dalgalı, dereli ve tepeli olduğu için" düşmanın hakiki durumu hakkında kesin bir bilgi edinmek, 5. tümen komutanlığınca şu an için mümkün değildi. Öğleden sonra saat iki suları idi. Halit Bey, düşmanın yürüyüş istikameti, kuvvet miktarı ve bulundukları yer hakkında, köylüleri kısaca sorguya tabi tuttuktan sonra, edinebildiği malumata göre şu tedbirleri almıştı ; Tümen süvari bölüğü düşmanla temasa gelecek şekilde, Kosur Dere’si tarafından Karacahisar Köyü istikametine keşfe gönderilmiş, bölük komutanı Ahmet Bey’e, tümenin alacağı yeni durum, keşif raporlarını göndereceği yer vesaire hakkında direktifler verilmişti.

Uşak Araştırma

Bu sırada, 5. tümene basit bir emniyet tertibi ile Göğem Köyü istikametinde yürüyüşe devam ettirildi. Tümen, 9. Alayı’na da ileride süvari bölüğü hizasına kadar yanaşması ve Karacahisar köyü güneyindeki tepelerin işgali emri verildi. Murat dağı eteklerinde mevcudiyeti haber verilen bu kalabalık düşman kuvvetinin, 30 Ağustos’ta imha savaşlarından kurtularak, gece yarısı geri çekilme imkânı bulabilenler olduğu anlaşılıyordu. Kol başısıyla Çarık Köy “de bulunan daha sol ve ilerideki 23. tümene de köylüler tarafından aynı haber ulaştırılmış, kalabalık bir düşman kuvvetinin Cumburdu üzerinden Uşak istikametine gelmekte ve köyleri yakıp yıkmakta oldukları bildirilmişti. Bunlar, Kosur deresine civar köyler halkındandı. 23. Tümen Komutanı Halis Bey (rahmetli korgeneral ve eski İstanbul komutanı Halis Bıyıktay) Uşak’ta bulunuyordu. Yürüyüşe devam eden bu tümenin, kol nihayetindeki 68. alay komutanı, halen Kızılcaören - Kargın yolunu takip etmekte bulunan 5. Kafkas tümen komutanına yaverini göndererek, köylülerden aldığı malumatı ve kendi durumunu bildirmek sureti ile istimzaçta bulunmuştu. Halit Bey’de; "alayının yürüyüş kolundan ayrılarak kol başısı ile sağa çark etmesini ve Kepez Tepe istikametine" ilerleyerek Zep Köyü” nde emrine girmesini tebliğ etti.

Alay komutanı bu emri yaptı. Bu durumda Halit Bey’in emrinde dört piyade, bir topçu alayı ile bir hücum taburundan mürekkep mühimce bir kuvvet Göğem köyünün bir buçuk kilometre kuzeyindeki Bölmelik Tepe gerisinde, 13. alayda ihtiyatta bulunduruldu.

Hücum taburu ilerideki 9. alayın yanına gönderildi. Kepez Tepe’de toplanan bu kuvvetlerin komutanlığına 5. tümen liva komutanı Yarbay Ali Rıza Bey memur edildi. Burada, bir topçu taburu gözetleme yerine sokuldu. Diğer bir topçu taburu Göğem köyü civarında, Sıhhıye bölüğü Göğem köyünde ve bir postası da Zep ‘de idi. Tümen gözetleme yerini Bölmelik tepede kuran Halit Bey, bir batarya dürbünü ile bizzat yaptığı tarassut sırasında, Elmadağ’ı doğu eteğindeki Karacahisar köyünün yandığını, köy içinde düşman askerlerinin gezindiğini görmüştü. Dağdan Kosur deresine uzanan bu köye hâkim sırt üzerinde düşman askerleri dolaşmakta idi.

Lakin Elmadağ’ı gerisinde ne kadar kuvvet bulunduğu, arazinin müsaadesizliği sebebiyle görülemiyordu. Daha önce, keşif maksadı ile ileri sürülen süvari bölüğü, düşmanla temasa geçerek, Karacahisar civarındaki sırtta yaya cenge inmiş, silah sesleri başlamıştı. Elmadağ’ını işgali altında bulunduran düşmanın yerleştiği bölge, Kosur deresinin iki tarafında mevzi alan 5. tümen birliklerine hâkim sayılırdı. Düşmanın hakiki kuvveti hakkında henüz kâfi bilgi yoktu. Tahmin edildiği gibi, 10 - 12 bin kişilik bir düşman kuvveti ile savaşa tutuşmak ihtimali de vardı. Kolordu komutanı Uşak’ta idi. Halit bey, düşman hakkında edindiği bilgi ve kanaatlerle birlikte, aldığı tedbir ve tertiplere dair bir raporu bir süvari ile Kemalettin Sami Paşa’ya göndermişti. Verilen cevap, tümen komutanlığına alınan tertiplerin uygun olduğu ve 23. tümene, teklif edildiği gibi, sol yanına yaklaşması emrinin verildiği şeklinde idi. Süvari bölüğünün yaya cenginden sonra, 9. Piyade Alayı’nın da Karacahisar sırtlarını işgale başladığı sırada, düşmanın birliklerimize ateşle mukabelesi beklenirken, Elmadağ’ı üzerinden beyaz bir bayrak sallandığı görüldü. Bu, bir teslim olma işareti idi.

Bir müddet sonra, süvari bölüğüne müracaat eden bir Yunan parlimanterini (Parlementaire ) 5. tümen komutanının yanına getirdiler. Bir süvari takım subayı ile birlikte gelen Yunan küçük zabiti; "general Trikopis'in teslim olmağa karar verdiğini, teslim alınmaları için kendisinin parlimanter olarak gönderildiğini" ifade etmekte idi. Tümen komutanı, parlimanterden Trikopis'in yanında kimler bulunduğunu, nerede ve ne kadar Yunan kuvveti olduğunu da sordu. Bundan, Trikopis ’ten başka II. Yunan kolordusu komutanı bir general ile kurmayları, bir tümen komutanı ve 13.Yunan tümenine mensup 6000 kadar asker mevcut olduğu öğrenilmişti. Akşam yaklaşmakta idi. Halit Bey, Liva Komutanı Yarbay Ali Rıza Bey ’e lüzumlu emirlerini tebliğ ederek; " düşmanın hal ve vaziyetini, kuvvetini, parlirnanterin getirdiği haberi bildirdi. Yunanlıları gidip derhal teslim almasını, silahlarından tecridini, askerlerin Zep Köyü” nde muhafaza altına alınmasını, yaralıların Göğem Köyü ”ndeki sıhhiye bölüğüne, generallerin de fırka tarassut yerine yanına gönderilmesini ..." istedi. Bu emrinin infazına gruba doğru başlanılmıştı.

2/3 Eylül gecesi, takriben saat 22:30 da süvari bölük komutanı Sivaslı Levazım Yüzbaşı Ahmet Bey, esir generallerle maiyetindeki komutan ve subayları, Göğem köyü üzerinde Bölmelik tepede bulunan 5. Kafkas tümeni komutanı Dadaylı Halit Bey'in yanına getirmişti. Bunlar; Yunan Kuvvetleri Başkomutan Vekili ve Birinci Kolordu Komutanı General Trikopis, İkinci Kolordu Komutanı General Diyenis, II.Kolordu Kurmay Başkanı Albay Yuvanis, İzmir’e ilk çıkan 13. Tümen Komutanı Albay Vandelis ve Albay Kalinalis ile yaverleri idiler. 13.Yunan Tümeni’ne ait diğer subay ve erleri de tümen liva komutanı teslim almıştı. 5.Tümen harp ceridesine göre, "yalnız 5. tümenin aldığı esir miktarı 391 subay,5385 erdir. Ayrıca 700 küsur hayvan, 1296 tüfek, 11 ağır makinalı, 50 hafif makinalı tüfek ile, 4 top ve çok sayıda cephane..." alınmıştı.

23. tümen birliklerine teslim olanlar da, I. kolordu kurmay başkanı ile, 96 subay idi. Yaralı esirler Göğem köyündeki sıhhiye bölüğüne getirilerek orada tedaviye tabi tutuldular. Esir general ve komutanlar atla geldikleri halde "yorgun ve bitkin" görünmekte idiler. Atından inerek Halit Bey’in yanına yaklaşan Trikopis; " Oü est le commandant?/ Komutan nerede?" diye, kendisini teslim alacak Türk komutanını aramıştı. Bu, pek ilgiye değer bir manzara idi; Halit Bey’in üstünde, o sırada subaylarımızın giydiği, miri fiyatla alınmış hâki renkte, son savaşlarda yıpranmış, tozlanmış bir elbise ile kaput vardı. Birkaç gündür verilen meydan savaşları ve takip hareketleri sebebi ile, ihtimal saç ve sakalı da uzamıştı.

Karşısındaki Yunan generali ise, parlak üniformalı, tam Avrupalı bir komutan kıyafetinde idi. Bu manzara; bizim yokluk içinde çırpınmamızın, asıl mukavemetimizin, dış görünüşe kapılmadan kuvayi milliye ruhuyla ve bütün milli mücahede yılları süresince gösterdiğimiz azim ve iradenin, feragatin gözle görülebilen şaheser bir örneği idi. Arkasında büyük, zengin devletler bulunan, her çeşit malzeme ve teçhizata sahip olan şımarık ve mağrur düşman ordusu, General Trikopis'in, Göğem tepelerinde :mütevazi görünüşlü, yağız çehreli bir Türk komutanına teslim oluşu hadisesiyle manevi kıymetlerinden büsbütün sıyrılmıştı. Bu olay, milli mahrumiyet dolu çalışmalarla yükselen azim ve imanın, gayesiz, haksız ihtiraslara ve madde üstünlüğüne karşı elde ettiği büyük bir zafer, ilahi bir tecelli idi. Elinde bir harita olduğu halde, etrafındaki yaver ve emir zabitleri ile birlikte, düşmanın düştüğü bu elim akıbetten habersizmiş gibi ayakta duran Halit Bey, Trikopis'in, komutanı arayan Fransızca sorusuna karşı, aynı dille;

" — Kumandan benim, hoş geldiniz... Buyurunuz oturalım..." demişti. Trikopis mahzun ve meyustu, Türk komutanını gözü tutmadığı her halinden belli oluyordu... Orada yakılan bir kır ateşi etrafına hep birlikte oturdular. Halit Bey’in sağında General Trikopis, onun yanında Diyenis, diğer komutanlarla yaverleri solunda da bizim karargâh subayları yer almışlardı. Bu sırada, parlimanterini teslim teklifi, bir müddet önce Uşak’taki kolordu komutanlığına bildirilmiş olduğundan, tümen komutanlığına bunun cevabı gelmişti. Bunda, yapılması iktiza eden işlerle, teslim sırasında müteyakkız davranılmasına ait emirlerden başka, düşman generallerinin hemen Uşak'a gönderilmeleri isteği de vardı. Uşak’tan gelen bu emir, esir generallere tebliğ edildiği zaman, bilhassa General Diyenis ”in rahatsız bulunuşu sebebiyle Uşak'a ertesi sabah gönderilmelerini rica etmiştiler. Teklifi, Halit Bey’de uygun bulduğundan, tümen komutanlığına, esirlerin 3 Eylül sabahı gönderilecekleri ve sebebi kolorduya bildirildi. Türklerin misafiri durumuna giren esirlerin aç oldukları anlaşılıyordu. Halit Bey, karargâh komutanına, bir ikramda bulunulması emrini vermişti.

Lâkin, aşağıda bulunan Göğem Köyü ”ne erzak tedariki için gidenler elleri boş dönmüşlerdi; köylüler daha birkaç saat önceye kadar, köylerini yakan ve kendilerine her çeşit zulmü reva gören düşman subaylarına hiçbir yiyecek, hatta bir lokma ekmek bile veremeyeceklerini, buna mukabil kumandanın şahsi için canlarını feda edebileceklerini söyleyerek, özür dilemişlerdi. Bunun üzerine kendilerine çay ikram edilmiş, zeytin vesaire gibi karargâhtaki yiyeceklerden verilmişti. Bu sırada, esir generallerin yüzlerinde, ortada yanan ateşin aksettirdiği derin acıyı seyretmek, hissettikleri esaret ıstırabını anlamak mümkün olabiliyordu. 13. tümen komutanı Vandelis gözlerini yummuş ve pek düşünceli bir haldeydi. Ateş çemberi etrafında toplanan Türk komutan ve subaylarındaki engin memnunluk ve sevinç duyguları ise ölçüsüzdü. Hepsi huzur, saadet içindeydiler.

Bütün yorgunluklarını unutmuşlardı ;şu saatte büyük emeklerinin en iyi, en tatlı mükâfatına sahiptiler... Esir generallerle maiyetleri erkânına ikram edilen sıcak çay sonunda, biraz kendilerine geldiklerini gören Halit Bey, kendi ağızlarından mağlubiyetlerinin sebebini öğrenmek ihtiyacını duyuyordu. General Trikopis'in iyi Fransızca bildiğini anlamıştı. Her ihtimale karşı yanına aldığı Rumca bilen Giritli bir subayımızın tercümanlığına ihtiyaç kalmadığından, kendisini bizzat isticvaba başladı, şunları sordu; "

— Siz bir asker ve bir komutan olarak vazifenizi yaptınız. Lakin, harp talihi aleyhinize tecelli etti. Bizde vazifelerimizi yaptık, ordularınızı vatanımızdan çıkarabilmek için elbirliği ile çalıştık. Anadolu’yu haksız işgalinizden dolayı er geç sizi mağlup edeceğimize inanıyorduk. Ancak, bu kadar çabuk, bir hafta gibi kısa bir zamanda ordunuzun inhilale uğrayacağını ummamıştık. Ben, Sakarya meydan savaşında da tümen komutanı olarak bulundum. Görüşüme nazaran, Yunan ordusu Sakarya’da, son meydan Muharebesinden çok daha fazla harp kabiliyet ve kıymeti göstermişti. Şimdi, neden bu kadar süratle mağlup oldunuz? Mağlubiyetinizin hakiki sebeplerini sizin ağzınızdan duymakla memnun olacağım."

General Trikopis, kısaca teemmül ederek, teessür içinde bulunduğunu bildiren bir iç çekişinden sonra, kendisine sorulanlara Fransızca cevap vermeye başladı. Yunan ordusunun mağlubiyet sebeplerini beş maddede toplayarak hülâsa ve izaha çalışmıştı ; Ona göre, birçok olan mağlubiyet sebeplerinin başlıcaları şunlardı :

1. Sakarya muharebelerinden önce Kralda Eskişehir’e kadar gelmişti. Başkumandanımız ehliyetli bir zat idi. Sakarya çekilmesi üzerine, Yunan umumi efkarında galeyan görüldü. Siyasi değişiklikler oldu. Bu sebeple de başkomutan Papulas ile, genel kurmay başkanı Dusmanis değiştirildi. Papulas ”ın yerine, siyasi düşüncelerle Kral'ın yaveri topçu General Hacı Anesti başkomutan oldu. Bu suretle önemli bazı makamlar iktidarsız ellere verildi. En kötüsü, orduya siyaset karıştırıldı. Her işimize siyaset hâkim oldu.

2. Son taarruzunuzdan önce, başkomutanımız General Hacı Anesti ”ye şu teklifte bulundum ; " Türklerin ciddi taarruzlarını, şimdi bulunduğumuz Afyon Karahisar - Eskişehir hattında kabul etmekliğimiz hatalıdır. Burasını daha fazla kuvvetlerle tutmak iktiza eder. Bu cephenin genişliği bizim kuvvetlerimizle mütenasip değildir. Bu sebeple, Türklerin muhtemel taarruzlarını, Milne hattında kabul edecek şekilde tertiplenmemiz uygun olur." dedim. Bu fikrimi Haci Anesti “ye kabul ettiremedim.

3. Casuslarım vasıtası ile ve uçak keşifleri ile taarruz hazırlıklarının haber alarak, durumu başkomutanlığa bildirdim. Lakin, Türklerin taarruz edecek kudrette bulunmadığı vehîmesine kapılan Hacı Anesti, bildirdiğim, hareket ve yığınakların bir blöften ibaret olduğunu söyledi. Sizin, Uşak istikametindeki çekilme imkânlarımızı ortadan kaldıracak tarzda, sağ cenahımıza taarruz edeceğinize ihtimal verdiğimden, Altıntaş tarafındaki ikinci kolordumuzun vakit geçmeden bu tarafa yaklaştırılmasını kendisine yazdımsa da, onu buna da inandıramadım. Blöfte ısrar ederek yine tekliflerimi kabul etmedi.

4. Nihayet, 26 Ağustos sabahı bütün cephede taarruza geçtiniz. Altıntaş - Eskişehir bölgesindeki taarruzların kuvvetlerimizi tespit için yapıldığı, asıl taarruz hedefinizin kolordumun cephesi, sağ cenahımız olduğu anlaşıldı. İlk müdafaa mevzilerimiz teker teker düşmekte idi. İzmir’deki baş komutanlığa hemen müracaat ederek ikinci kolordunun sağ cenaha kaydırılmasını, bu cephenin süratle takviyesini istedim. Bu, yerinde teklifim karşısında, geç olarak ve ancak bir tümenle takviye edildim. Bu kuvveti, düşmüş olan mevzilerimizin yeniden alınması için parçalamak zorunda kaldım. Hacı Anesti, bize İzmir’deki karargahından sakat taarruz emir ve hedefleri vermeye devam etti. İşte, makul tekliflerimize kulak asılmadığından, çalışmamıza ve sağlam durumumuza rağmen böylece mağlubiyete uğradık, çekildik ve inhilâl ettik.,.

5. Sakarya Muharebeleri ”nden önce, bütün erlerle subaylarda fedakârlık ruhu vardı, disiplin yerindeydi. Uzun süren bekleme devresinde memlekette harp aleyhtarlığı ortaya çıktı. Cephedeki asker ihmal edildi. Komünistlik propagandası ileri hatlarımıza kadar sokularak, erlerdeki itaat ve disiplin ruhunu gevşetti. Erler, neden evlerimize gitmiyoruz? demeye başladılar. Gruplar halinde firar hadiseleri oluyordu. Maneviyat bozulmuştu. Öyle zamanlar oldu ki, subay ve erler bizzat benim emirlerimi dinlemediler..."

General Trikopis, Yunan mağlubiyeti sebeplerinden en mühimini unutmuştu; bu, Türk fedakarlığı idi. 2/3 Eylül 1922 gece yarısında sona eren, dikkat ve ilgiye değer olan bu konuşmalardan sonra, esasen yorgun olan Yunan generalleri ile maiyeti, mahruti çadırlara yatırıldı. Yatmadan önce Trikopis'le Diyenisin üzerindeki tabancalar alındı. Vandelis ‘in tabancası yoktu. O gece sabaha kadar seyyar karyolalarda uyudular. Ertesi sabah (3 Eylül), kendilerine ikram edilen kahvaltıdan sonra, 5. tümen süvari bölüğü ile, Sivaslı Ahmet Bey'e katılarak Uşak'a sevk edildiler.

Trikopis'in, beyaz bir atı vardı. Halit Bey, ısrarlara rağmen bu güzel atı ve esirlere ait herhangi bir hatırayı kabul etmemişti. Kendi atları ile Göğem köyüne getirilen esir komutanlar, yine bu atlarla Uşak'a gönderilmişlerdi. Trikopis ve arkadaşlarının üzerinde kılıç mevcut değildi. Buna göre askeri müzede " 11. tümen tarafından alındığı ve Trikopis'e ait olduğu yanlış olarak bildirilen Kılıç’ın kimin tarafından ve nerede ele geçirildiği" izaha muhtaç bir keyfiyettir. İhtiyar General Trikopis'in, iki yıl önce Atina’ya giden gazeteci Hıfzı Topuz'a anlattığına göre de, generalin kılıcı, esaretten biraz önce kendi yaveri tarafından parçalanmıştır. Bu tarihi yanlışlığın düzeltilmesi gerekir. Ayrıca, Halit Bey’in ifadesine göre, Uşak’ta merhum Kemalettin Sami Paşa ile , IV. Kolordu Topçu Komutanı Zihni Bey (Süvari Emekli Tümgeneral Zihni Toydemir) taraflarından hatıra olmak üzere alınan General Trikopis ve Diyenis'e ait tabancaların, bir mefharet nişanesi olarak askeri müzeye mâl edilmesi uygun olur."

Muhabir: Ece Yıldırım