Bir Anının Peşinde: Tarih, Tesadüf ve Bir Öğretmenin Kamera Karşısındaki Anı

Uşak’ın tozlu sokakları, 1958 yılının o heyecanlı günlerinde Başbakan Adnan Menderes’in ayak sesleriyle çınlıyordu. Şehrin nabzı, yeni açılışlarla atıyordu: modern telefon santrali, postanenin önünde toplanan kalabalık, bir devrin yeniliğe duyduğu inancın simgesiydi. İşte tam da o kalabalığın içinde, Uşak’ın ilk muallimlerinden Hüsnü Kâzım Ersoy, elinde şahsi makinesiyle Menderes’i kadrajına almaya çalışıyordu. 

Menderes

Ancak tarih bazen en beklenmedik anlarda göz kırpar. Kamera, tam o sırada ona döndü. Hüsnü Ersoy’un objektife yakalanan şaşkınlığı, yıllar sonra karşımıza çıkacak bir hazineye dönüştü. O an, sadece bir fotoğraf karesi değil; bir dönemin ruhunu, insanların liderlerine duyduğu samimi heyecanı ve bir öğretmenin tarihe tanıklık etme çabasını yansıtıyor. 

Tarih, Tesadüflerle Yazılır 

Fotoğraf, donmuş bir zaman dilimi değil, yaşanmışlığın ta kendisidir. Hüsnü Ersoy’un o anı, belki de kendisinden çok bizler için değerli. Çünkü o kare, Uşak’ın sosyal tarihine ışık tutuyor. Bir öğretmenin, şehrin en önemli günlerinden birinde “tarihi kaydetme” arzusu, aslında hepimizin ortak duygusudur: Anı yakalamak, geleceğe bir iz bırakmak. 

Memur-Sen Uşak İl Tem. Kara; “Her özgürlük doğru anlamına gelmez” Memur-Sen Uşak İl Tem. Kara; “Her özgürlük doğru anlamına gelmez”

Bu noktada, Hüsnü Kâzım Ersoy ile aramızda bir ortaklık beliriyor: *Tarihe tanıklık etmek ve onu fotoğraflarla ölümsüzleştirme tutkusu. Tıpkı onun 1958’de yaptığı gibi, bizler de bugün yaşadığımız anları kaydederken, aslında geleceğe bir mektup bırakıyoruz. Belki de her fotoğrafçının içinde, biraz da tarihçi ruhu vardır. 

Bir Öğretmenin Objektifinden Liderler ve Halk 

Hüsnü Ersoy’un Menderes’i çekmeye çalışırken kendisinin fotoğraflanması, ironik bir tesadüf. Belki de o an, kamera bir aynaya dönüşmüştü: Halkın gözündeki lider mi önemliydi, yoksa halkın kendisi mi? Öğretmenler, toplumun aynasıdır. Hüsnü Ersoy da o an hem bir eğitimci hem de bir tarih yazıcısı olarak karşımıza çıkıyor. 

Aynı tutkuyu bugün bizler de taşıyoruz. Hüsnü Kâzım Ersoy’un izinden giderek, yaşadığımız coğrafyanın, insanların ve değişimin görsel hafızasını oluşturuyoruz. Kim bilir, belki yıllar sonra bizim çektiğimiz bir kare de bir başkasına ilham olacak. 

Geçmişe Dönüp Baktığımızda;

Yıllar sonra bu fotoğrafı gördüğümüzde, aslında kendimizi de sorguluyoruz: Biz bugün hangi anları kaydediyoruz? Hangi anlar, gelecekte böyle bir değer taşıyacak? Belki de her fotoğraf, bir vasiyettir. Geleceğe, “İşte biz böyleydik” demenin bir yoludur. 

H Ü S N Ü

Hüsnü Ersoy’un o anı, Uşak’ın hafızasına kazınmış bir detay. Ama aynı zamanda, hepimize şunu hatırlatıyor: *Tarih, büyük adamların yaptıklarından ibaret değildir. O tarihin içinde, sıradan insanların olağanüstü anları da vardır.* Ve bazen, bir öğretmenin kamera karşısındaki şaşkın bakışları, bir liderin nutuklarından daha çok şey anlatır bize. 

Belki de gerçek tarih, tam da bu küçük anlarda saklıdır. Tıpkı Hüsnü Kâzım Ersoy’un makinesiyle yakaladığı – ya da yakalamaya çalıştığı – anlar gibi. Ve tıpkı onun gibi, bizler de bugün aynı tutkuyla, kendi tarihimizi yazıyoruz. Kare kare, anı anına…

Muhabir: SALİH KILINÇ