Hacım Sultan, bir Türk mutasavvıfı olan Hacı Bektaş-ı Veli'nin halifelerindendir. Horasan'dan gelmiş ve O'na mürit olmuştur. Asıl adı Recep'tir.
Hacı Bektaş (Hünkâr) 3 bin 600 müridi arasında 360 kişi O'nun hizmetinde bulunurdu. Sağlığında işaret verdiği yerlere giderler, oralarda yaşayıp irşat ederlerdi. Hacım Sultan işte bu 360 kişinin içinde Cemal Seyit ve Sarı İsmail'den sonra üçüncü sırada sevileni idi. Dergâhtaki hizmeti "Kilerci" idi.
Haksızlık yapan bir gün belasını bulur
Bir adı da Kolu Açık Hacım Sultan'dır. Velâyetnamesinde yazıldığına göre; Hünkâr, batın kılıcını Hacım Sultan'a verir. "Erenler meydanında cellatlığı sana verdik. Fakat haksız iş yapma, sana ziyanımız dokunur, "der.
Hacım Sultan kılıcını aldıktan sonra yürür. Tam o sırada meydan sakası merkebi ile mutfağa su getirmektedir. Hacım Sultan kılıcı denemek ister ve merkebe vurunca belinden ikiye böler.
Hünkar bunu duyunca, "Kolları tutulsun" der ve Hacım Sultan çolak olur. Çok üzülür, pişman olur. Arkadaşlarına affedilmesi için H ü n k a r ' a gitmelerini söyler.
Arkadaşları O'nun için yalvarıp af dilerler. Hünkâr da affedip; "Kolu açık olsun” deyince kolları eski haline döner. Bu olaydan sonra adı Kolu Açık Hacım Sultan "olur.
Kıssadan Hisse: Halen türbesi üzerinde bulunan tahta kılıcın, “Hünkar Hacı Bektaş Veli” tarafından verilen kılıç olduğu da iddia edilir. Peki, tahta kılıçla bir merkebi ortadan ikiye bölmek mümkün mü? Kâğıt bile kesemezsin. Hünkâr, Hacım Sultan’a tahta kılıç verirken, “Senin gerçek kılıç dediğin ne ki? Demirden yapılmış bir silah. Silahla ancak korku salarsın. Önemli olan insanların gönlüne girmektir” demek istemiş olabilir mi?
Hacım Sultan’ın yapmış olduğu fena bir iş sonrası (Merkebi haksız yere tahta kılıçla ikiye bölmesi) kolunun tutulması; kötülük yapan bir insanın mutlaka cezalandırılacağı, sonra da kolunun açılması; yaptığı kötülükten gerçekten pişman olan bir insanın Hak tarafından bir gün mutlaka affedilebileceği yönünde bize verilen mesajlar olabilir mi? Kim bilir? Ne demiş atalarımız: “Anlayana sivrisinek saz, anlamayana davul zurna az.”
En korkunç canavar insanoğlunun nefsidir
Hacım Sultan'ın gönlüne bir gün" Acaba Erenler bize nereyi yurt verecekler?" düşüncesi gelir. Bu fikri Hünkar'a malum olunca; "Kolu Açık Hacım. Sana şu oğul canavarını tepeleyeceğin yeri yurt verdik. Mezarın orada olsun" der.
Bundan sonra menkıbelerde, Hünkar'ın işaret verdiği yerin Germiyan ili olduğu, Hacım Sultan’ın Germiyan Beyi'nden yurt istediği, O'nun da Uşak taraflarında "Susuz" denilen ıssız bir yeri yurt verdiği, buralara yakın bir yerde herkesi korkutup rahatsız eden bir canavar bulunduğu, Hacım Sultan, Hünkar göçünce buraya geldiği, canavarı ağzından çıkan nefesin ateşi ile yakıp öldürdüğü, geçit vermeyen Banaz Çayı'nın suyunu ikiye bölüp geçtiği, taş yapı bir köprüyü Banaz Çayı'nın suyuna bir üfleme ile yıktırdığı, eteğine değenlerin öldüğü ve bunlara benzer bir çok kerametlerinden sonra ününün duyulup etrafa yayıldığı uzun uzun anlatılır. Gerek Velayetname'de gerek Hacı Mustafa'nın yazdığı küçük kitapta "Susuz" diye adı geçen yer, bugünkü Hacım Köyü'nün merkez olduğu yöredir.
Kıssadan Hisse: Siz bu hikayeyi gönül gözünüzle değil de dünyaya baktığınız gözle okursanız; “Hadi canım sende, koca Banaz Çayını kaplayacak canavar hiç olur mu?” diye düşünebilirsiniz. Haklısınız maddi anlamda olmaz.
Amma velakin gönül gözü ile okuduğunuzda şu yorumu yapabilirisiniz: Buradaki Banaz Çayı yani çağıl çağıl akan su, Cenabı Allah’ın bize sunduğu tertemiz nimetlerdir. Onu kapatan ve ağzından ateş çıkartan devasa canavar ise bizim nefsimizdir. Allah-ı Tela’nın bize su gibi tertemiz verdiği nimetlerden faydalanmak istiyorsak önce adına, “Nefis” dediğimi içimizdeki canavarı öldürmeliyiz. İşte o vakit, Hacım Sultan’ın öldürdüğü canavarın gerçek olup olmadığına değil, kendi içimizdeki canavarı yok etmeye yöneliriz.
Hünkar’ı gibi hiç evlenmedi
Hacım Sultan, 1305 (H.721) yılında Uşak'a gelmiş ve Hacım Köyü'nün olduğu yere yerleşerek Şeyhi Hacı Bektaş-ı Veli'nin izinde tarikatı temsil etmiştir. Hünkâr’ı gibi evlenmemiş ve ömrünün sonuna kadar burada yaşamıştır. Bazı menkıbelerde Hacım Sultan'ın sığır çobanlığı yaptığı ve bir boğası bulunduğu anlatılmaktadır.
Türbesi Hacım Köyü'ndedir. Hacım'da yine O'nun boğasının izi olduğu söylenen küçük üç kaya, harabe halinde "çilehane" kalıntıları, değirmeni ve en yakınlarından Derviş Burhan'ın mezarı bulunmaktadır. Ayrıca Hacım Sultan Derneği'nin muhafaza ettiği Uşaklı Hacı Mustafa adında bir kişinin 1305 (H.1200) 'de Hacım Sultan için yazdığı el yazması bir kitap mevcuttur.
Hacım Sultan'ın kendi yazması bir eseri bulunamamıştır. Fakat hakkında yazılmış yazı çoktur. Bütün menkıbelerde ismi geçer. Kerametleri Evliya tezkerelerinde yazılıdır. Sait Emre adındaki şair bir dervişin şiirlerinde çok övülmektedir.
Hacım Sultan bu yöreye gelince Germiyan Beyi Yakup Bey, buraya bir zaviye inşa ettirmiş ve bunu bir vakıf ile desteklemiştir. Bir de şeyh göndermiştir, içinde tarlalar, ormanlar, değirmenler bulunan geniş bir hudut çizerek Şeyhin tasarrufuna vermiştir. Bugün için 5 bin dönüm olduğu belirtilen bu alanın hudutları şöyledir:
Doğusu Bekçe (Akça) Tepesi Pınarı, Sarı Taş, Sarı Kaya,
Batısı Ertüllü Köyü, Saraycık Köyü,
Kuzeyi Timur Tepesi,
Güneyi Kökez Köyü yakınında Yassı Taş.
Bu arazi her şeyi ile fakirlere, miskinlere, oraya gelenlere ve misafirlere vakfedilmiştir. İdaresine ve bakımına Şeyh Mustafa Germiyani'nin oğlu Şeyh Dedebali tayin edilmiştir.
Hacım Sultan Zaviyesi'nin yıllık geliri üçe bölünürdü. Bir kısmı Şeyhin emrine, bir kısmı masraflarına, üçüncü kısmı ise ilimle uğraşanlara verilirdi.
Hacım Sultan, Hünkar'ı gibi Horasan'dan Anadolu'ya Müslümanlığı ve Türklüğü yaymak amacıyla gelmiştir. Bu yolda hizmetler vermiştir. Kerametleri, ibadetleri ve telkinleri ile halkı ıslah ve irşat etmiştir. Allah onlardan razı olsun.
(SALİH KILINÇ/ARAŞTIRMA)