16 Nisan 1921

Mısır’da Hıdiv soyunun son prenseslerinden olan Kadriye Hüseyin (1888-1955)Hanım, Mahmut Hayri Paşa ile evlenmiştir. Kadriye Hüseyin, Londra Konferansı’ndan dönmekte olan TBMM’nin Dışişleri Bakanı ve Amasya Milletvekili Bekir Sami Bey başkanlığındaki Heyet-i Murahhasa ’ya, eşi Mahmut Hayri Paşa ile birlikte 10 Nisan 1921 tarihinde İtalya’dan (Brindisi Limanı) katılırlar. Gemi ile Çanakkale-İstanbul-Samsun (14 Nisan 1921) üzerinden 16 Nisan 1921 tarihinde heyetle birlikte Ankara’ya gelirler ve 16 Nisan-14 Mayıs 1921 tarihleri arasında Mustafa Kemal Paşa’nın konuğu olurlar.16 Nisan 1921 - 24 Mayıs 1921 tarihleri arasında Atatürk’ün konuğu olan Prenses Kadriye Hüseyin; Lettres D’Angora La Sainte/Mukaddes Ankara'dan Mektuplar adıyla, Tahkik Komisyonu’nun raporunu, Yunan mezalimini ve Türk bağımsızlık mücadelesini Avrupa ülkelerine anlatmak için gözlem ve izlenimlerini, İtalya’da bulunduğu sırada mektuplar şeklinde düzenleyerek 1921 yılında Fransızca yayımlamıştır. Lettres D’Angora La Sainte/Mukaddes Ankara'dan Mektuplar isimli eserde Prenses Kadriye Hüseyin Hanım’ın 16 Nisan 1921 günü Samsun’dan yazdığı mektupta Uşak Cephesi’ndeki vaziyeti şöyle aktarmaktadır ;

Karahallı’da halk ekmek satışları başladı Karahallı’da halk ekmek satışları başladı

“Birinci Mektup

Samsun, 16 Nisan 1921

 "…Yine burada da her sınıftan halk, Heyet-i Murahhasa ‘yı istikbal (karşılamak) için bekleşiyordu. Bu Anadolu halkı daha heyecanlı, huşu içinde ve dindar görünüyordu. Bunlar, haklarında Avrupa'nın verdiği kararı öğrenmek için gelmişlerdi. Bu topluluk "Kelime-i Tevhidi okuyarak murahhaslara yaklaşıyor, muazzam bir insan okyanusunun dalgalanması gibi, ilerledikçe etrafta "Lâ ilâhe illallah, Muhammedîn Resulullah" mukaddes cümlesinden başka bir ses duyulmuyordu. Binlerce ağızdan çıkan bu iman kelimeleri, ateşin bir istirham name gibi etrafa yayılıyordu. Murahhaslar, mukaddes topraklara ayak basar basmaz, Uşak ve Dumlupınar mıntıkalarındaki son Türk muvaffakıyetlerini ve aynı zamanda, Yunan ordularının, İnönü-Eskişehir muharebesinden sonra kaçarken ika ettikleri (yaptıkları) katliam ve cinayetleri öğrendiler. Bunun üzerine Mustafa Kemal Paşanın Yunanlılarca işlenen vahşetlere dikkatlerini çekmek üzere, bütün Avrupa devletlerine nevmidane (umutsuzca) bir müracaatta bulunduğu öğrenildi: "Muharebe sahasında esir edilen askerlerimiz, gözleri süngü ile oyulduktan sonra şehit ediliyor. Gayr-ı muharip (savaşa girmeyen) ahali, cinsiyet ve yaş gözetilmeksizin, katlediliyor (öldürülüyor); bütün eşyaları, hezimet halindeki Yunanlılar tarafından yağma olunuyor; kadınlar ve genç kızlar tartaklanıyor, müteaddit (birçok) şehir ve köylerle çiftlikler, bilhassa camiler baştan aşağı yakılıyor. Bu meyanda Osmanlı hanedanının kurucusu olan Ertuğrul Gazinin Söğüt'teki mübarek türbesi dinamitle tahrip edilmiştir. Yunanlıların, umumiyetle vicdansızca ika ettikleri hareketlerin icrasında hiçbir insanî düşünce veya hiçbir harp kaidesi kendilerine mâni olamamıştır vs., vs." Ne yazık ki, Müslüman bir milletin itlâfı (yok edilmesi) mevzuubahis olduğundan, Avrupa mutat sağırlığına sadık kaldı. Yüzyıllardan beri tasmim (tasarlanan) ve tatbik olunan ifna (yok etme) hareketi işte böylece devam edegeliyordu. Verdikleri beyanata göre Yunan ordularının şu barbar Türklere medeniyet götürdüklerini iddia ettikleri sırada bütün İslâm milletleri kan ve ateşin üzerinden ellerini birbirlerine uzatarak mukaddes ittihatlarını (birlikleşmelerini) daha da sıkılaştırıyorlardı. Çünkü, garip bir tesadüf eseri olarak "Haydut yatağı" diye tavsif olunan (tanımlanan) bu topraklar şimdi İslâmiyet'in merkezi oluvermişti. İşte sadece bu sebepledir ki, bundan birkaç gün önce, Afganistan'ın fevkalâde murahhası, Anadolu'da "İstikbal" gazetesinin bir muharririne, "Afganlıların bu gibi millî hareketleri, İslâm dünyasının selâmetini ve kurtuluşunu temin edecek mahiyette telâkki eylediği, Afganistan'ın Türkiye'yi büyük rehber olarak kabul ettiği ve İslâmiyet uğrunda kendisini feda edebileceğini bütün Müslüman milletlerin müttehiden (birlik içinde) Ankara Hükümeti için çalışmaları icap ettiği vs., vs." yolunda beyanatta bulunmuştu. İşte; istiklâlini muhafaza etmek için çarpışan bütün bir milletin acı hakikate uyanışı! İnsan, Samsun'dan itibaren, kendisini ıstırap çeken, çarpışan ve buna rağmen ümidini kesmeyen bir âlemde buluyor.

Kadriye Hüseyin”

(SALİH KILINÇ / HABER)

Editör: Seher ZEYBEK