Uşak’ın Banaz ilçesinin de adı geçtiği bu araştırmaya sizlerde baştan sona okursanız, bu memleketin kurtuluşu sırasında yaşanmış gerçek öykülerle eminiz yüreğiniz burkulacak ev gözlerini nemlenecek.

4 Eylül 1922

Ankara İmalatı Harbiye Top ve Mühimmat Dolum Atölyesi 'ne 9 Eylül 1922 günü üzerine not düşülmüş bir mermi kovanı gelmiş kovanın içinde, çelik kalemin yanı sıra bir mektup ile bir tane de bakır künye bulunmaktaydı.

Osmanlı Devleti Harbiye Nezareti İmalât-ı Harbiye-i Umumiye Müdürlüğüne bağlı fabrika ve tesisler Türkiye Büyük Millet Meclisi kararıyla 1921 yılı ocak ayından itibaren yeni bir teşkilat olarak kurulan “Askerî Fabrikalar Umum Müdürlüğüne ”bağlanmıştır. Kurtuluş Savaşı'nda Türk Ordusu'nun silah Tamiri ve askeri mühimmat ihtiyaçları için müsait durumda olan tesislerin başında Ankara Silah Tamirhanesi, Ankara Top Mühimmathanesi, Marangozhane, Eskişehir Silah Tamirhanesi, Keskin Fişek İmalathanesi, Kayseri ve Konya Tamirhaneleri, Erzurum İş Ocağı gelmektedir. Bu tesisler İstanbul Tophane-i Amire fabrikasından getirilen ustalar, tezgâh ve teçhizatla takviye edilmiştir. Muharebe esnasında atılan top mermilerinin kovanları toplanıp Ankara İmalatı Harbiye Top ve Mühimmat Dolum Atölyesi ‘ne yollanıp tekrar doldurulup cepheye gönderiliyordu./

4. Alay 2. Tabur 8. Batarya’dan Karahisarlı Seyfi Çavuş’un 4 Eylül 1922 günü Banaz Cephesi’nde şehit düşmesiyle komutanı Yüzbaşı Muhsin Talat tarafından 6 Eylül 1922 günü Ankara İmalatı Harbiye Top ve Mühimmat Dolum Atölyesi’ne gönderilmişti. Genelkurmay Başkanlığı Askerî Tarih ve Stratejik Etüt Başkanlığı Yayınları’nın “Türk Tarihindeki Kahramanlık Öyküleri : Menkıbeler ”isimli kitabında Gazi Kovan başlığıyla neşredilen hikayesi şöyledir ;

“GAZİ KOVAN”

Mart 1921 İnönü Ovası insanın iflahını kesen buz gibi bozkır ayazında Ethem Çavuş'un sırtı üşüyor, avuçları ise kızgın mermi kovanlarına çıplak elle dokunduğu için alev alev yanıyordu. Top atışı, on sekiz saattir durmaksızın sürüyordu. Ethem Çavuş, 75 mm'lik topu durmaksızın dolduruyor, her seferinde besmele çekip keşif kolundan bildirilen menzillere kıyamet yağdırıyordu. Sandıkta kalan sondan üçüncü mermiyi aldığında bir an duraksadı. Merminin üzerine bir çaput sarılıydı. Çaputu sökerken avucuna kalem büyüklüğünde demir bir çubuk düştü. Çaputun ve çubuğun anlamını çözmeye çalışırken sarı metalden mermi kovanına kazınarak yazılmış yazıya gözü ilişti. Okumaya vakti yoktu. Mermiyi topa sürüp ateşledi. Demir çubuğu cebine, boş kovanını ise bu sefer sandığa değil yere attı. Birkaç dakika sonra soğumuş olan kovanı kaybolmaması için yerden alıp mintanının yakasından içeri attı. Akşam ezanı vaktinde çarpışma durulmuş, mevzileri ileri, düşman hatlarına doğru ilerletme emri gelmişti. Batarya komutanı, Ethem Çavuş’a istirahat verdi. İlk iş olarak boş kovanı çıkarıp üzerindeki yazıyı okudu. Kovanın üzerinde, "Karahisarlı Seyfi Çavuş. 4.Alay 2.Tabur 8.Batarya 26 Rebiyülahir 1339-İnönü" yazıyordu. Birinci İnönü Savaşı’nın en kızgın günlerinden birinde düşülmüş not ve mermiyle gelen demir çubuk, İmalat-ı Harbiye atölyelerinde çalışanların bir mesaj istediğini gösteriyordu. Boşalan kovanlar Ankara'daki atölyelere yollanır, oradan tekrar doldurulup cepheye dönerdi. Üç saat sonra gecenin iyice çökmesiyle savaş tamamen durulmuş, birlikler yeni mevzilerine yerleşmişti. Ethem Çavuş, cebindeki demir çubuğu çıkarıp bir köşeye oturdu. Ucu sivriltilmiş çubuk, bakır ustalarının "kalem" dedikleri, metal üzerine desen oymaya yarayan keskin bir aletti. Eline yumruk büyüklüğünde bir taş alarak hafif tıklamalarla kendi mesajını kovana kazıdı: "Aksekili Ethem Çavuş 8. Alay 3. Tabur 1. Batarya 20 Recep 1339-İnönü"

“SENİN YAVRU CEPHEDEN DÖNMÜŞ”

Beş gün sonra, Ankara Atölye'nin bir köşesinde cepheden gelen sandıkları açan kalfa, tezgâhlardan birinde harıl harıl çalışmakta olan ustaya seslendi: Sesinde, eşi doğum yapmış bir adama bebeğini müjdeleyen ebenin heyecanı vardı. "Kâmil Usta! Müjdemi İsterim! Senin yavru cepheden dönmüş!". Hepsi sandıkların olduğu kısma koşturarak kovanın üstündeki yazıyı okumak için toplandılar. Tabii ki bu şeref Kâmil Usta’ya aitti. Yüksek sesle Ethem Çavuş’un notunu okudu. Atölyede bir bayram havası esmişti. Tüm çalışanlar, Kâmil Usta’yı yeni baba olmuş biriymiş gibi kutluyor, hayır duaları ediyorlardı. Ustalar, iş tezgâhlarından birinin başında toplandılar. Kâmil Usta, kovanın ağzının eğilen yerlerini düzeltip özenle kapsülünü yeniledi. İçine barutunu doldurduktan sonra yeni bir çekirdeği kovanın ağzına oturttu. Mermi hazır olunca Ethem Çavuş’un kovanın içinde geri yolladığı çelik kalemi yeni bir çaputla merminin üzerine sardı. Kundaklanmış mermiyi şefkatle tutarak yeni doldurulan bir sandığa yatırdı. Çalışanlar hep bir ağızdan "Allah kavuştursun" deyip işlerinin başına döndüler. Kâmil Usta, hâlen açık duran sandığa yatırdığı mermiye hüzünle bakıp "Selametle git aslanım. Allah muvaffak etsin. Çok bekletme bizi." dedi. Kovan, Birinci İnönü Savaşı sıralarında üzerindeki ilk notla Kâmil Usta’nın eline geçtiğinde bu fikir doğmuştu. Karahisarlı Seyfi Çavuş’un başlattığı bu geleneğin süreceğinden emin değildi; ama denemeye değerdi. Nitekim Aksekili Ethem Çavuş umutlarını boşa çıkarmamıştı. Cephede patlayan her merminin kovanı buradaki ustaların elinden geçtiğine göre bir aksilik olmazsa yeniden görüşeceklerdi.

KOVAN BANAZ İLÇESİNDE ORTAYA ÇIKTI

Eylül 1922 – Ankara; Bir buçuk yıl içinde kovan sekiz kere daha atölyeye uğradı. Üzerindeki mesajların sayısı da sekize ulaşmıştı. Mesaj yazanların sekizi de başka alay ve taburlardan farklı kişilerdi. Kovan her keresinde atölyedekilere daha büyük bir coşku yaşatıyor, İstiklâl Savaşı’nın her zorlu durağından Ankara'ya barut, kan ve zafer kokusu taşıyordu. Türk ordusunun İzmir'e girdiği gün Ankara'da bayram havası eserken kovan yeniden gelmiş, ama bu sefer tüm atölyeyi yasa boğmuştu. Kovanın içinde, çelik kalemin yanı sıra bir mektup ile bir tane de bakır künye vardı. Kovanın üzerine kazınmış dokuzuncu notta; “Karahisarlı Seyfi Çavuş. 4. Alay 2. Tabur 8. Batarya 12 Muharrem 1341- Banaz" yazılıydı. Atölyedekiler mektubu açıp okumaya koyuldular;

"Bismillahirrahmanirrahim.

Uşakspor kaleci antrenörlüğüne tanıdık bir ismi getirdi Uşakspor kaleci antrenörlüğüne tanıdık bir ismi getirdi

Selamın aleyküm gayretperver ustalar. Allah'a şükürler olsun ki mendebur düşman kaçıyor. Muzaffer Türk ordusu beş gündür durup dinlenmeksizin kâfiri kovalıyor. Güzel İzmir'e, kalplerimizdeki imanımız kadar yakınız artık. İki gün evvel Banaz'daki muharebede bataryamın çavuşlarından Seyfi, kalleş düşmanın kurşunuyla şahadete ermiştir. Cenazesini sıhhiyecilere teslim etmeden önce mintanının içinde bu kovanı buldum. Malumunuzdur ki vefat eden neferin künyesi ailesine yollanır. Lâkin beş gün önce Karahisar'ı ele geçirdiğimizde, Seyfi Çavuşun ailesinin düşman tarafından katledildiğini öğrendik. Bu kahraman Türk evladı kederini yüreğine gömüp anacığını, babacığını defnedemeden düşmanın peşine düştü. Üç gün sonra kendisi de hakkın rahmetine kavuştu. Kovandaki yazılardan anladığım üzere bu topçu neferlerin bir ailesi de sizler olmuşsunuz. Bu sebeple Seyfi Çavuşun künyesini sizlere yolluyorum. Başınız sağ olsun. Hayır dualarınızı bizlerden, Fatihalarınızı aziz şehitlerimizden esirgemeyiniz. Hakkın rahmeti üzerinize olsun.”

Mektup bittiğinde tüm personel ağlıyordu. Atölyeye bir ölüm sessizliği çökmüştü. Hiç tanımadıkları hâlde iki satır yazıyla kardeş oldukları Seyfi Çavuş’un ardından Fatiha okuyup âmin dediler. Kâmil Usta yutkunarak tezgâhının başına oturdu. Kovanı yeniledi ama bu sefer, minik iki perçinle Seyfi Çavuş’un künyesini kovanın dibine çaktı. Yine her zamanki merasimle mermiyi kundaklayıp sandığa yatırdı. Oysa o mermi bir daha düşman mevzilerine gönderilmeyecekti.

 “YÜZ BİRİNCİ PAREYİ EN ÇOK BU MERMİ HAK EDİYOR”        

Ocak 1923 – Ankara; Savaşın bitmesinin ardından Ankara'daki mühimmat depolarında sayım ve temizlik yapılıyordu. Sandıklar tek tek açılıyor, mermiler sayılıp yeniden sandıklanıyor, kayda geçirilip daha tertipli bir cephaneliğe gönderiliyordu. Teğmen Hamdi Vâsıf, Kâmil Usta’nın hazırlayıp kundakladığı mermiyi buldu. Böyle bir anının -belki de yıllarca- sandıkların içinde kalmasına gönlü elvermedi. Ciddi bir suç işliyor olmayı göze alıp mermiyi evine götürdü. Niyeti, ömrünün sonuna kadar mermiyi bir anı olarak saklamaktı. 29 Ekim 1923 – Ankara Teğmen Hamdi Vâsıf, Ankara Kalesi’ne çıkan dik sokakları koşarak tırmanıyordu. Soğuğa rağmen kan ter içinde kalmıştı. Yarım saat önce, 20.30 sıralarında meclisten, cumhuriyetin ilan edildiği duyurulmuştu. 101 pare top atışıyla cumhuriyet kutlanıyordu ve Seyfi Çavuş'un mermisi bu şöleni kaçırmamalıydı. Yetmiş, belki de sekseninci atışta topçuların yanına ulaşabilmişti. Yüzbaşı Muhsin Talat'ın yanına giderek sert bir asker selamı verdi. “Hamdi Vâsıf, Edirne! Bir maruzatım var komutanım.” Yüzbaşı sorar gözlerle genç subaya bakıyordu. "Evet teğmenim? Sizi dinliyorum." Teğmen, üniformasının içinden mermiyi çıkarıp yüzbaşıya uzattı. “Yüz birinci pareyi en çok bu mermi hak ediyor komutanım. Müsaadenizle bu şerefi ondan esirgemeyelim.” Yüzbaşı Muhsin Talat gözlerine inanamamıştı. Sevinç gözyaşlarını tutamadı. O kadar heyecanlanmıştı ki neredeyse aralarındaki rütbe farkına bakmaksızın genç teğmenin ellerini öpecekti. Mermiyi alıp çekirdeğini dikkatlice yerinden çıkardı. Kovanın tepesine bir bez parçası tepip iyice sıkıştırdı. Subay şapkasını çıkarıp surun üzerine koydu. Mermiyi şapkanın içine yatırdı. Toplar atışlara devam ediyordu. 82,83, 97, 98, 99... On dakika kadar sonra, atışları sayan çavuş "Yüzüncüyü attık komutanım" deyince Muhsin Talat, kovanı topun yatağına kendi elleriyle sürerek ateş emrini verdi. Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin ne büyük zorluk, özveriler ve vatan sevgisi karşılığında kurulduğunun ifadesi olarak Eski Genelkurmay Başkanı Orgeneral Sayın M. Yaşar BÜYÜKANIT tarafından MKE Genel Müdürlüğüne armağan edilen Gazikovan, MKE Kurumunun Genel Müdürlük katında sergilenmekte ve muhafaza edilmektedir.

GAZİ KOVAN GÜNÜMÜZDE MÜZEDE SERGİLENİYOR

Cephede Topçu sınıfı askerlerinin topu ateşlemeden önce mermi kovanlarının üzerine isim, cephe ve tarih notları kazıması adet haline gelmişti. Kovanların atölyeye her gelişi büyük bir coşku yaşatıyor, cepheden barut, kan ve zafer kokusu taşıyordu. Ankara İmalatı Harbiye Top ve Mühimmat Dolum Atölyesi'ne 9 Eylül 1922 günü üzerine not düşülmüş bir mermi kovanı gelmiş kovanın içinde, çelik kalemin yanı sıra bir mektup ile bir tane de bakır künye bulunmaktaydı. Bu top mermisinin üzerine düşülen dokuz not bulunmakla birlikte en son 6 Eylül 1922 günü Salihli'de kullanıldığı yazmaktaydı. Bir önceki notta ise Karahisarlı Seyfi Çavuş,4. Alay 2. Tabur 8.Batarya;12 Muharrem 1341-Banaz yazmakta idi. Atölye’nin ustası Kâmil Usta bu kovanı tekrar kundaklayıp beraberinde bulunan Şehit Seyfi Çavuş’un künyesi ve Yüzbaşı Muhsin Talat’ın mektubuyla birlikte bir sandığa koyarak depoya kaldırılmıştı. Savaşın bitmesinin ardından 1923 yılının Ocak Ayında Ankara’daki mühimmat depolarında sayım ve temizlik Teğmen Hamdi Vasıf, Kâmil Usta’nın hazırlayıp kundakladığı mermiyi buldu. Kovanın beraberindeki mektubu okuduktan sonra yıllarca sandıkların İçinde kalmasına gönlü elvermedi. Ciddi bir suç işliyor olmayı göze alıp mermiyi evine götürdü. Niyeti, ömrünün sonuna kadar mermiyi bir anı olarak saklamaktı. 29 Ekim 1923 günü Cumhuriyetin ilan edildiği duyurmak için top atışları yapılıyordu. Top atışından sorumlu komutan Yüzbaşı Muhsin Talat idi. Teğmen Hamdi Vasıf özenle sakladığı kovanı ona götürerek 101. pareyi en çok bu mermi hak ediyor komutanım. Müsaadenizle bu şerefi ondan esirgemeyelim diyerek uzatmasıyla topun yatağına kendi elleriyle sürerek ateş emrini verdi. Son olarak Yüzbaşı Muhsin Talat ile Teğmen Hamdi Vasıf sarıldılar. Kovan ayaklarının dibindeydi. Yüzbaşı Muhsin Talat, Teğmen Hamdi Vâsıf ve Kâmil Usta. O gün aralarında bir karar aldılar. Kovanı her yıl Cumhuriyet Bayramı’nda değiş tokuş etmek üzere nöbetleşe saklayacaklardı. Kovanın nihai sahibi, içlerinde en son ölen kişi olacaktı. 1934’teki soyadı kanununda bu üç adam da ‘Gazikovan’ soyadını almışlar, kovanın aracılığıyla isim kardeşi olmuşlardı. 1936 yılında Kâmil ustanın ve 1942 yılında Muhsin Talat’ın vefat etmesiyle kovan Hamdi Vâsıf Gazikovan’ a kaldı. Hamdi Bey sandığın içine ”Evlatlarım, Torunlarım; Bu kovan şanlı bir tarihin tezahürüdür. Üzerinde yazanları yeni alfabemizle bir arka sayfaya not ettim. Bu defterdeki hikâye ve kovan, sizlere intikal ettirdiğim en kıymetli mirasımdır. Sakın ola ki yitirmeyin ve satmayın. Kıymet bilmezlerin himâyesine vermeyin. Gerekli hürmeti ondan esirgemeyin. Evinizde, vatan kadar kutsal yegâne varlık varsa o da bu emanetimdir. Hakkın rahmeti ve inayeti üzerlerinize olsun. Babanız, dedeniz, Emekli Albay Hamdi Vâsıf Gazikovan-29 Ekim 1953”diye bir vasiyet bırakmıştı. Hamdi Vâsıf Gazikovan ve eşinin 1956 yılında bir deniz kazasında ölmeleri üzerine eşyaları, çocuklarının evlerine götürülmüştü. Gazikovan sandık içinde yıllar boyu hiç açılmamış, bodrum katlarda neredeyse çürümeye terk edilmişti. Babasının kovan hakkındaki hikâyesini defalarca dinlemiş olan Şerif Bey, bir yığın eşyanın arasından kovanı bulup çıkarmağa üşenmiş, her aklına geldiğinde bir sonraki sefere ertelemişti. Lâkin kovan gün yüzüne çıkamadan Şerif Bey de hakkın rahmetine kavuşmuştu. Gazikovan sandığı 50 yıl sonra çöpte bulunarak Türk Silahlı Kuvvetleri’ne ulaştırılmıştır. Günümüzde Ankara Makine ve Kimya Enstitüsü Sanayi ve Teknoloji Müzesi'nde sergilenmektedir.

Kaynak: Türk Tarihindeki Kahramanlık Öyküleri : Menkıbeler, Genelkurmay Başkanlığı Askerî Tarih ve Stratejik Etüt Başkanlığı Yayınları, Genelkurmay Basımevi,Ankara,2009,s.167-171

Kaynak: Genelkurmay Başkanlığı Askerî Tarih ve Stratejik Etüt Başkanlığı Yayınları,