Uşak Valisi Dr. Turan Ergün yayınladığı kutlama mesajında; “17 Aralık 1926'da işletmeye açılan Nuri Şeker Uşak Şeker Fabrikası'nın kuruluş yıl dönümünü kutluyorum. Başta Molla Ömeroğlu Nuri Şeker olmak üzere bu uğurda emek veren tüm vatandaşlarımızı saygı ve rahmetle anıyorum” dedi.
Uşak Nuri Şeker Şeker Fabrikası’nın kuruluşunu torunu Mehmet Şeker anlatıyor
“Cumhuriyetin kuruluşu ile başlayan Şeker Fabrikasının kuruluş öyküsünü sizlerle paylaşarak yanlış bilinen bazı konuların aydınlanmasını sağlamak istiyorum. 1923 senesinde, Yurdumuzun Yunan işgalinden kurtulması sonrası Ülkemizdeki Ekonomik yoksulluğun ne boyutta olduğunu Memleketin halini biraz tasvir etmemiz gerekecektir. Uşak olarak bizler iki yıldan biraz fazla Yunan işgali altında yaşamış bir il olarak Düşman işgalinin ne demek olduğunu, işgali yaşamayanlara göre biraz daha iyi biliriz. Yaşanan acıların etkisinin, ne olduğunu eski kuşakların çektikleri acıları bizlere anlatmalarının yanında, hala o zamandan kalan izleri bizlerde görerek bu acıları yaşadık.
Dedem Osmanlı döneminin sonuna doğru, toplumun içinde bulunduğu olumsuzlukları yaşayarak bire bir gördüğü için gelecek günlerde yapmayı tasarladığı Şeker Fabrikası kurma konusunun alt yapısını ta o zamanlardan oluşturmaya başlamış. Bunun için pancarı incelemeyle başlamış. Kalfa Köyündeki Çiftliklerinde, Avrupadan elde ettiği pancar tohumlarıyla pancarı yetiştirerek başlamış.Fabrikanın ana ham maddesi olan Şeker Pancarını önce kendisinin tanıması, ondan sonra da pancardan şekerin nasıl elde edilebileceğini araştırmaya başlamış. Sonrada elde ettiği pancarları evde rendeleyip rendelenmiş pancarları kaynatarak içindeki tatlı usareyi çıkarmış.
Aile mesleklerinde helvacılık olduğu için elde ettiği tatlı suyu kaynatarak şerbet elde etmiş. Bu şerbeti de çöğen suyuyla işleme tabi tutarak köpük helvasını elde ederek bu köpük helvasını bakın bu köpük helva çükünderden yapıldı ( O zamanlar pancara çükündür denirmiş ) diye çevresine tanıtma işlerine girerek topluma zamanı gelince Şeker fabrikası kurarak kendi şekerimizi kendimiz üreteceğiz diyerek dolaşmış.
Burada biraz geriye giderek Molla Ömer Oğullarının sizlere tanıtılması gerekecek. Çünkü ailenin yaptıkları işlerin çeşitliliği ve çokluğu nedeniyle toplumun geneliyle ne kedar alakadar olduğunu göreceksiniz. Bizim kökümüz Kırıma dayanmaktadır. Atalarımız Kırımdan Erzurum’a göç etmişler, oradan da Bursa Kınık'a gelerek yerleşmişler. Daha sonraları Kütahya'ya gelmişler, oradan da Uşak merkezde Aybey Mahallesine ve oradan ziraatla uğraştıkları için Uşak'ın merkez Köylerinden Muharremşah Köyüne yerleşmişler. Daha sonra da Kalfa Köyünde satılan büyük bir çiftliği satın alarak son yerleşimlerini gerçekleştirmişlerdir. Ticaretle iştigal ettikleri içinde Uşak'ta Aybey Mahallesinden bir ev alarak, Uşak ve Kalfa Köyü arasında yaşamaya başlamışlardır.
Ailesinin yaptıkları işlerden bahsedecek olursak, Dedemin başarısının nedenleri biraz olsun ortaya çıkacaktır. Ailenin çok geniş olması yaptıkları işlerin çeşitli olmasına sebep olmuştur. Kırımdaki yaptıkları işleri hakkında bariz bir bilgiye sahip değilim. Ancak burada yaptıkları işler dikkate alınacak olursa, oradada çok aktif oldukları ve belkide ayni işleri yaptıkları anlaşılacaktır. Sırasıyla işleri yazacak olursak, Rençberlik - Bahçıvanlık - Büyük ve Küçük baş hayvan besiciliği - Halıcılık ( Yerli Rumlarla halı ihracatı yapıyorlar. kırk iki köyde halı tezgahı kurarak köylülere fason halı dokutuyorlar)- Haşhaş yağcılığı - Haşhaş yağcılığı Yiğit Başılığı - Kalaycılık - Helvacılık. Bunun dışında Kırım kaynaklı olmaları nedeniyle olsa gerek Kırımdan At getirip at satıcılığı da yapmışlar. Yeni nesil bu işlerin çoğunun adını yeni duyuyor olabilir, ancak bu işleri yapanlar daima halkın içinde onlarla haşır neşir olmaktadırlar. Haşhaşından yağ çıkartacaklar, Bakır kaplarını kalınlattıracaklar mutlaka dedemlerin ailesiyle işlerini halledeceklerdir.
Bu tablodan sonra gelelim Dedemin gençliğine, Ailenin genç delikanlısı Okullarda daima birinci olduğu gibi Hocalarını da şaşırtan bir zekaya sahipmiş. Köyde kendisine verilen işleri, daima daha çobuk daha verimli nasıl yapacağını düşünür ve uygularmış. Onun bu zekası çevreninde dikkatini çekermiş. Fiziki olarak da akranlarından farklı bir yapıya sahipmiş. İşten hiç kaçmaz işler benden kaçsın dermiş. Son zamanlarında da biz torunlarına sohbet sırasında daima şunu anlatırdı.
Hiç bir zaman işte yoruldum demeyin işten kaçmayın, iş sizden kaçsın derdi. Kalfa Köyündeki çiftliği daha verimli kullanabilmek için yaptığı yenilikler herkesin dikkatini çekermiş. Halıcılık yaptıkları için iplerin boyanması için gereken Kök boyayı teminde zorlanınca Köyde onu yetiştirerek kendi boyalarını kendileri yetiştirmişler. Onun içinde Kalfa Köyündeki çiftliğin adı Boyalık olarak anılırdı. Halı İhracatı yaptıkları için yerli Rum ortakları, Dedem Askere gittiğinde ( Askerliğini Sultan Hamit devrinde İstanbul’da yapmış ) İstanbul’daki Ticaret yaptıkları Rumlara dedemi emanet etmişler.
Dedem Askerliğini İstanbul’da İnzibat eri olarak yapmış. Tatil günleri İstanbul’daki halı ihracatını beraber yaptıkların delikanlıları Dedemi yalnız bırakmamışlar ve daima onun izinli olduğu dünler kışladan alarak iş yerlerine, kendi muhitlerine ve evlerine götürürlermiş. Dedemin çok sosyal ve bilgili olmasından dolayı Rumların iş ve aile çevresinde hayli sevilen ve aranan birisi olmuş. Bu yaşadığı olumlu çevre onun ileride yapacağı hizmetin alt yapısında önemli bir yer tutmuş. Ticareti bizlerden iyi bilen ve yapan Rumların yaşadığı bu çevre dedemde olumlu izler bırakmış.
Bu yaşadığı olumlu çevre sayesinde, Hindistan’da Şekerin şeker kamışından, Avrupa’da ise Şeker Pancarından elde edildiğini öğrenmiş. Bu konuda askerlik sonrası daima beyin jimnastiği yaparak, hayatına devam etmiştir. Memleketindeki topraklarda yalnız hububatın yetiştirilmesi Köylünün yaşam ihtiyacına kıt kanaat yetmesi, onun en büyük üzüntüsü olmuştur. Onun için daima Vatandaşlarına yeni bir ikame zirai ürünün bulunup uygulanmasını düşlemiştir.
Amacı, toplumun yaşam seviyesinin yükseltilmesini sağlamaktır. Ancak Osmanlının son zamanlarında ve Kapitülasyonların varlığının bu işi nasıl etkileyeceğini bu konuda hareket tarzının ne olacağını hesaplayarak günlerini geçirmektedir. Ancak yapacak bir şey yoktur, siyasi olarak ortalık karışıktır. Osmanlı son günlerini yaşamaktadır. Aile tüm gücü ile hizmet verdikleri sektörlerde görevlerini yapmaktadır. Dedemin çevresi bir hayli genişlemiş ve ileride yapacağı fabrika kurmanın alt yapısını hazırlanmıştır.
Belirsizliklerin devam ettiği sıralarda ilgilendiği konuyu ağır ağır uygulamaya başlama zamanının geldiğine karar vererek, Avrupa’dan elde ettiği Pancar tohumunu Çiftliğinde yetiştirmeye başlıyor. Bu sıralarda tarih takriben 1323 lerdir. ( 1906 - 1907 ) gibi yetiştirdiği pancarları mutfaktaki rendelerle rendeleyip kaynatıyor. Kaynattığı pancarları gene mutfaktaki ilistirde sıkarak şekerli sularını elde ediyor, ancak bu şekerli sıvı hem kirli hem de kokulu oluyor. Bu olayın çözümünün de kimya bilgisine dayandığını anlıyor. Başlıyor bunu araştırmaya. Elde ettiği kirli şekerli sıvıyı kireç kaymağı ile muameleye tabi tutarak bu konuyu da başarıyor. Kirli kokulu şerbete kireç kaymağı uygulayıp kazanlarda dinlenmeye bırakınca sabahleyin tortuların dibe çöktüğünü ve kokusunun da gittiğini geriye berrak bir tatlı sıvının kaldığını görüyor.
Mesleklerinde helvacılıkta olduğu için bu şerbeti kaynatarak koyu bir ravank elde ediyor. Bu ravankkada, köpük helva yapımında kullandıkları Çöğen suyunu katarak beyaz köpük helvayı elde ediyor. İşin birinci etabını başarı ile bitirdiği için sevinçten uçuyor. Şimdi sıra işin ikinci etabına geliyor. Artık pancardan şerbet ve şerbetten de köpük helvayı yaptığını çevresine göstererek ve tadına da baktırarak, önceki yaptıkları köpük helvadan hiç bir farkının olmadığını anlatmaya başlıyor. Dükkânlarına gelen köylülere işte bakın pancardan yaptığım köpük helvası bu diye onlara Çükündür köpük helvasını satıyor.
Sonrada onlara, bakın zamanı gelince bir Şeker fabrikası kurarak kendi şekerimizi kendimiz yapacağız diyor. Ayrıca da Uşak'taki esnaf ve Eşraf arkadaşlarına hazır olun yakında bir şeker fabrikası kuracagız şimdiden paraları hazırlayın diyerek onlarında belleklerinde bu konunun tartışmasının fitilini ateşliyor. Dedem kendinden öncede Şeker Fabrikası kurma fikrinde olanların olduğunu biliyor ve onların her hamlesini takip ederek fabrika kurma konusunda Osmanlıdan aldıkları imtiyazları da takip ederek belleğini kaydediyor.
Ama o girişimciler bir türlü uygulamaya geçemedikleri için, çok kimse de dedemin düşüncesini o şekilde algılayarak Molla Ömer oğlu da bunu yapamayacak diye düşünerek dedemle dalgasını geçiyorlar. Babam İlk Okula gittiğinde arkadaşları babama Şeker Fabrikası Müdürünün oğlu diyerek alay ederlermiş, Babam bunu bize duygulanarak ve mutlu bir şekilde anlatırdı. Bu fabrika kurma girişimlerinin birini de Uşaklı Halı tüccarlarından Celepzade Hacı Ahmet Efendi yapmıştır. Ancak tüm girişimciler işin parasal gelirini düşünerek hareket ettikleri için, yani rantabilitesini düşündükleri için bu işi karlı görmeyip vazgeçmişlerdir. İleride Osmanlı Dönemindeki müteşebbislerin yaptıkları girişimleri sırasıyla bilgilerinize sunacağım.
Rahmetli dedem yapacağı yatırımın karlılığını bir tarafa bırakarak, Fabrikanın kurulmasıyla ekonomik yönden perişan olan Uşaklıların ve civar köylülerinin kendi emekleriyle kendi tarlalarında çalışarak alın terlerini döküp üretimini yapacakları pancarlardan elde edecekleri gelirle mutlu olacaklarını düşünerek hareket etmesi diğer yatırım düşünenlerden ayrıldığı en büyük özelliğidir
Her şeyden önce; Dedeme inanarak bu mucizevi yatırımın yapılmasında ilk adımı atarak, şirkete de A grubu hisse senetlerinin sahibi olma şerefini kazanan Uşak'ın Eşraflarının " Müessislerin" adlarını yazarak sizlerin incelemesine sunmak istiyorum. Siteyi ziyaret edipte listede adları bulunanların akrabası olan aile mensupları bana ulaşarak bilgi alış verişi yaparak bu tarihi belgenin daha doğru aktarılmasına hizmet etmeleri beni çok mutlu edecektir. Şimdiden hepinize teşekkürler.”
(SALİH KILINÇ / HABER)