Niçin? Bir yol kavşağında ışık olmadığı için…
Tamam, belki çok süratliydiler, belki hata onlardaydı. Belki de çarptıkları kamyonette. Ama o kavşağa bir trafik ışığı dikmeyi düşünemeyen yöneticilerimizin hiç mi kabahati yok?
Gencecik iki insanımızın burada trafik kazasında vefat etmesinin ardından Halk konutları sakinleri beni arayarak, burada daha önce de ölümlü, yaralamalı ve maddi hasarlı trafik kazalarının olduğunu belirttiler ve Ulubey yolu ile kanser hastanesinin bulunduğu Mehmet Tevfik Çamcı Sokağın kesiştiği kavşakta trafik ışığı konmasının şart olduğunu dile getirdiler.
İnşallah başka gençleri bu kazalara kurban vermeden ışık ya da her neyse gerekli düzenlemeler yapılır da bir daha canımızdan can gitmez.
Uşak’ta kazaların meydana geldiği sorunlu kavşak sayısı birkaç adet var. Geçen yıllar içerisinde meydana gelen çarpık kentleşme, bütüncül bir kent planın olmayışı, günü kurtaran palyatif çözümlerle ancak bu kadar oluyor.
Sonra da Burak Alsay ve İlyas Çakın gibi yitirdiğimiz gencecik canların ardından 3 gün ah ediyoruz. Gerisi yine eski hamam eski tas…
Uşak, 1980’li ve 1990’lı yılların planlama ve düzenlemeleri ile hala yoluna devam ediyor. Aynı ayakkabı numarası 43 olan bir insanın 39 numara ayakkabı giyerek yürümesi gibi bir şey. Dar ayakkabılarla da yürümesi imkânsızlaşıyor. O yüzden de yol alamıyor.
Onun için Uşak’ın kent planları uzmanları tarafından derhal elden geçirilmeli, parça pörçük günü kurtaran planlar yerine Uşak’ın en az 20-30 yılını kurtaracak planlar hazırlanmalıdır. Yoksa daha birçok gencimizi trafik kazalarına kurban veririz.
Bu yazıyı hazırlarken, bazı yerel basın organlarında TEMA Uşak İl Temsilcisi Prof. Dr. Barış Metin’in, “Uşak’a yeni kurulan 3’üncü OSB genişleme alanı ve Banaz OSB’yle birlikte kent merkezindeki nüfusun daha da artacaktır. İlave 25 bin kişilik istihdamla ilimizin nüfusu fazlalaşacaktır. Doğayla uyumlu ve vatandaşın ucuza konut edineceği yeni bir şehrin kurulması gerekir” türünde bir açıklamasına rastladım.
İşte tam da söylemek istediğim buydu. Sevgili Barış Hocam ne kadar güzel ifade etmiş.
Uşak’ta yaşamak sizce kolay mı?
Aslında çok kolay. Ama her geçen gün zorlaşıyor. Bunu da yine sizlerden gelen benimde yaşadığım sıkıntılara dayanarak söylüyorum.
Örneğin; özellikle akşamın ilerleyen saatlerinde nasıl desem, kenti böyle çürük yumurta kokusu gibi çok kötü bir koku kaplıyor. Bazen evimin içinde bile bu kokudan rahatça oturamıyorum.
Bu koku nedir? Nereden geliyor? Kesin bir kanıtım yok. Onun için kimseyi ya da bir kurumu haksız yere suçlamak istemiyorum. Ancak birçok Uşaklı gibi rahatsız oluyorum ve güzel Uşak’ımda rahat ve konforlu bir yaşam sürmek için derhal bu rahatsız edici kokunun kaynağının bulunmasını ve önlenmesini talep ediyorum.
Kendimi Uşak’ta değil de yabancı bir ülkede yaşıyor gibi hissediyorum
Uşak’ta yaklaşık 8500 civarında; Afgan, Suriyeli, İranlı gibi sığınmacı konumunda yabancı uyruklu insan yaşadığını TUİK rakamlarından biliyoruz.
Tamam, Allah kimseyi vatanından ayrı koymasın, onların durumu da kolay değil. Ama Uşak’ta benim yaşamımı zorlaştırmalarına da karşıyım.
Defalarca yazdım. Bu sığınmacıların çoğu, üçtekerli araçlarıyla geri dönüşüm için çöp topluyorlar. Barındıkları evlerin önü resmen Uşak çöplüğü gibi. Kokudan geçilmiyor. Göz zevkini bozmanın yanında Allah korusun mikrop da saçıyor. Salgın hastalık olması işten bile değil.
Şimdi de iki gözümün çiçeği Uşaklılardan şöyle bir şikâyet geliyor. Malum 3 gün önce 2023-2024 Eğitim ve Öğretim Yılı başladı. Bazı sınıflara birkaç Türk çocuğu varken sınıfın tamamına yakını sığınmacı çocuklar ve hiç Türkçe bilmiyorlar.
Sağımda solumda anlamadığım bir dile konuşan insan sayısı fazlalaşınca, bazen bende kendimi yabancı bir ülkedeymişim gibi hissediyorum.
Dün akşam da Köme Mahallesinde 3 Afganlı birbirini bıçaklamış. Birinin sağlık durumu iyi değilmiş. Bu tür olaylarda sığınmacılara kuşku ile bakmamıza neden oluyor.
Hayatım boyunca ırkçılık ve kafatasçılıkla mücadele ettim. Irkçı değilim. Ancak atalarımız; “Misafirin iyisi 3 gün kalandır” demiş. Bu misafirlikte 12 yıldır sıktı artık.
Salih KILINÇ