Beylerhan Köyüne gidelim. Hani şu Tekstil OSB’yi topraklarında barındıran köy. Uşak’a yaklaşık 20 kilometre uzaklıkta. Gediz Yolu üzerinde. Sanayisi ve bereketli toprakları ile şirin bir köy. Burada da bizi eski muhtar Selim Mıdık karşılıyor. Selim Bey, Uşak Ziraat Odası Başkanı Nafiz Mıdık’ın babasıymış.

Köyü geziyoruz. Aman Allah’ım yüzlerce yeni doğmuş keçi yavrusu. Kimi yüzümü yalıyor. Kimi paçalarımdan çekiştiriyor.

Selim Bey’in evinin balkonunda nur yüzlü eşinin hazırladığı demli çayları içerken Selim Bey köyün isminin nereden geldiğini ve nasıl kurulduğunu anlatıyor.  Şimdi, iki hatta üç köyün hikâyesini dinleyeceksiniz. Suriye’den başlayan ve günümüze kadar ulaşan aşk ve intikam dolu bir öyküdür bu. Burada sözü ben hemen mihmandarımız Selim Amca’ya bırakıp aradan çekileyim:

Suriye’den Uşak’a uzanan aşkın öyküsü

“Yıl Miladi 1790 Suriye Halep yakınlarında bir Türk boyunun yaşadığı “Mıdık” kalesi vardır. “Madek” de denir. Madek ya da Mıdık “Küçük” anlamına gelirmiş. Küçük kale anlamında. Burada yaşayan Türk Beyinin yüzüne bakmaya doyulmaz dünya güzeli  bir kızı varmış. Bey de kızın bir dediğini iki etmez, her dediğini yerine getirirmiş. Güzeller güzelinin gönlü bir yiğide düşer de bey bu isteği hiç ikiletir mi?

Hemen nişan yapılmış. Düğün için gün sayılırken o da ne? Kara bahtım kör talihim, Ağustosta suya girsem balta kesmez buz olur misali, kaleye gelen bir Osmanlı Paşası yaşına başına bakmadan bu güzeller güzeli kıza göz koymaz mı? Arkasında da koskoca Osmanlı Padişahı var ya. Sırtını imparatorluğa dayamış. Boru mu bu? (Şimdi de sırtını hükümete dayayıp halkın ensesinde boza pişiren yöneticiler var ya. Yani 225 yıldır değişen bir şey yok)

Bey ne yapsın şimdi? Paşaya kızını verse koskoca Bey sözünden dönecek. Biricik kızı mutsuz olacak. Vermese padişaha karşı gelmiş olacak. Tasasını kızı ile paylaşmış. Babasını çok seven kızı, “Babacığım sen o paşaya he de. Gerisini nişanlımla ben hallederim” der. Bey de Paşaya “he” der. Düğün yapılır. Gerdek odasına girerler. Kız gelinliğinden hançeri çıkararak paşayı orada öldürür. Kapıda bekleyen sevdiceği de gelir. Gelin hanım beceremezse nişanlısı olan yiğit paşayı devirecektir. Onun için kapıda beklermiş.

Bu olaydan sonra Suriye Mıdık kalesinde kalan boy, “Padişah izimizi bulamasın” diye 15 kola ayrılarak göçe başlar. Kimi Giresun’a, kimi Hatay’a kimi İç Anadolu’ya göçer. Bir kol da Ahmet Bey’in önderliğinde Uşak yöresine gelir.  Önce Selendi tarafında bir göl kenarına yerleşirler. Ancak burası bataklık, rutubetli bir yerdir. O sırada Eşme ilçesinde yaşayan Nazif Oğullarını düşmanı bir kabile vardır. Bunlar, Nazif Oğullarını fena halde pataklayıp durmaktadır. Mıdıkoğlu Ahmet Bey sayesinde bu kez Nazif oğulları düşmanlarını fena pataklar.  Nazif Oğulları yardımlarına karşılık şimdiki Mıdıklı (Güneli) Köyünün olduğu yeri Mıdıkoğullarına yurt olarak verir.

Beyoğlu mu Benli Hanım mı?

Köye de adını veren Mıdıkoğulları burada mutluluk ve huzur içinde yaşayıp gitmektedirler. Ahmet Bey hakka kavuşmuş yerine oğlu Battal Bey Bey olmuştur. Battal Bey’in kızı ya da kız kardeşini bugün Salihli Demirköprü Barajının suları altında kalan bir köyde yaşayan Borlu Bey ister. Borlu Bey de, Manisa da padişah defterdarlığı yapan Karaosmanoğuları himayesindedir.  Kız gelin gider, bir sorun çıkmaz. Ama gel zaman git zaman o güzel kız zayıflamaya sararıp solmaya başlar. Eşinin ve kabilesinin yaşam tarzına bir türlü uyum sağlayamamıştır. Bu arada da ince hastalığa (Verem, tüberküloz)  tutulur.

Eşi ile bir gün hasta hasta hasta baba ocağına gelir. Derdini kendinden küçük kız kardeşine anlatır ve der ki; “Kardeşim ben ölüyorum. Ben ölünce teyzesisin, çocuğa bakarsın diye eş olarak seni isterse Borlu Bey’e sakın varma” şeklinde vasiyet eder ve ruhunu teslim eder.  Dediği gibi de Borlu Bey kardeşine talip olur. Bu kez kızı vermezler. Yine harp çıkar. Battal Bey’in oğlu Sabit Bey Başkanlığında bir kol içinde bulunduğumuz Beylerhan Köyüne gelir. Onun için burasına “Beylerhan” adı verilir. Bir başka rivayete göre köyde yaşayan “Benli Hanım” a ithafen bu isim verilmiştir.

Şimdi Suriye’den göç eden Mıdıkoğulları Mıdıklı Köyünü kurdu. Mıdıkoğulları kızı vermeyince harp çıktı. Karosmanoğullarından kaçanlar da Beylerhan Köyü’nü kurdu. Kaldı geriye Aktaş Köyü. Hani ölen gelin hanımın Borlu beyine verilmeyen güzel kız kardeşi vardı ya. Hah tamam o işte. O da bir Yörük beyi olan Akkaşoğlu  Kerem Bey’e gönlünü kaptırıp onunla evlenince kendilerine yurtluk olarak bugünkü Aktaş Köyü verilir.

“Onlar ermiş muradına biz çıkalım kerevetine”

(SALİH KILINÇ / HABER)

Editör: Seher ZEYBEK