İşte bu ilimizin unutulan geleneğini Uşak Tarihi Araştırmacısı Sevgili Ömer Aşçı, canlı tanıklarıyla görüşerek belgesel tadında bizlere hatırlatıyor. Kalemine sağlık.

Resim1

Unutulmuş Bir Gelenek; Uşak’ta “Adak Adak Geleneği” Belgeseli

Ömer AŞCI

Türk Kavmi’nin en eski inancı Köktengri Dini’dir. Günümüzde Türk Kavmi’nin ekserisi İslam Dini tabiiyetinde olsa da dini yaşantısında Köktengri Dini’nden izler taşır. Türk Kavmi Köktengri Dini ’ne ait inanışlarını İslamiyet Dini ‘ne geçtikten sonrada devam ettirmiştir. Her millet kültüründe eski inançlarıyla bağlantılarını unuttuğu sözler ve gelenekler bulundurur. İşte onlardan bir tanesi de Anadolu Türk Kültürü içerisinde son zamanlarda unutulmaya yüz tutmuş adak geleneğidir.

Türk Kavmi Köktengri Dini ’ne inandığı dönemlerde İslamiyet inancındaki gibi ruhun ölmediğine, ölümün bir yok oluş olmadığına, ölenlerin akrabalarını terk etmediklerine, ihtiyaç hâsıl oldukça yaşayan akrabalarına yardım edeceklerine inanırdı. Türk Kavmi ölen atalarına ait ruhlarının rızasını kazanmak, onları hoş tutmak, yardımlarını talep etmek böylece onların korumaları altında tehlikelerden ve kötülüklerden uzak bir hayat sürmek için belirli ritüeller geliştirmişlerdi. Ata ruhlarını temsilen kayın ağacı kabuğundan, taştan, deriden veya bezlerden “tös”ler yaparak evde başköşeye koymaktaydılar. Yemek yemeye ağızlarına yağ sürülerek başlamaktaydılar. Özel günler ve bayramlarda ateşe yağ atarak hazırladıkları yağlı pişileri adak olarak dağıtıyorlardı.

Yağ, Türk mitolojisinde genel anlamda Tanrılara ve ruhlara saygı gösterme, dua, gazaptan kurtulma vesilesi bereket-bolluk, zenginlik, hastalıkların tedavisi ve yemin etmenin bir parçası özelliğiyle yer almaktadır. Yağ bütün dinlerde önemli bir yer tutmaktadır. Bunu nedeni sanırım Tevrat’ta geçen Habil ve Kabil hikayesine kadar uzanmaktadır. Bu anlatıda Tanrı’ya kurban sunmak isteyen Habil ve Kabil adak hazırlarlar. Kabil adak olarak toprağın ürünlerini, Habil ise adak olarak sürüsündeki en besili koyunlarını seçer. Tanrı Habil’in sunusunu kabul eder, ama Kabil’in sunusunu reddeder.

Türk Kavmi Köktengri Dini ’ne inandığı dönemlerde yoğ adını verdikleri cenaze törenlerinde adak olarak kestikleri hayvanların yağlarından parçalar alıp ölüye değsin! diye ateşe atar, yağın çok kullanıldığı yemekler verirler ve adak hayvanından bir parçayı da ölünün mezarına koyarlardı. Günümüzde Anadolu Türk Kültürü’nde sıkça kullanılan "Ölmüşlerinin Ruhuna Değsin", "Ölmüşlerinin Canına Değsin" deyimlerinin kaynağının aynı ritüelin içerisinde geçen saygı ve ululama sözleri olduğu görülmektedir.

Anadolu Türk Kültürü’nde bu atalar kültünün yansıması olarak arefe ve bayram gibi özel günlerde birçok evde yağlı lokma kızartılıp kapı kapı gezen çocuklar tarafından toplanılırdı. Atalar Kültü ’nün Anadolu Türk Kültürü’nde ki yansımaları olarak;  Kütahya’da” Küpecik Geleneği”, Ankara’da “Ebebiş Geleneği”, Konya’da “Bişilik Geleneği”, Sivas’ta “Memecim Giliği Geleneği”, Gaziantep’te “Kahke Geleneği”, Bursa’da “Adak Geleneği” ve Uşak’ta “Adak Adak Geleneği” olarak yakın zamana kadar devam etmiştir.

Uşak’ta “Adak Adak Geleneği” modernitenin etkisiyle doksanlı yıllardan sonra kaybolmuştur. Lakin Uşak Halkı’nın yaşlı ve orta yaşlı kesiminin hafızasında hala canlılığını korumaktadır. Uşak’ta ki “Adak Adak Geleneği”nin yaşanış şeklini hikayeleyerek anlatalım isterseniz;

Güneşli bir ramazan günüdür. İki iftar sonra bayram günüdür. Uşak’ın Doğala Semti çocukları keyifle cız/bilye oynamaktadır. On üç ,on dört yaşlarında olan Sadık etrafındakilere yüksek tondan seslenir;

-Leyn kıranlık toplanın bakam dinlen beni Adak Adağa kimler çıkcek bakam?

Sadık’ın sesine yönelen çocuklar hep bir ağızdan bu soruyu cevaplamaya başlamıştı. Kimi gelcem diyor, kimi ise anam izin verirse diyordu. Sadık tekrar seslendi;

-Sahurdan sonra Kargacı Cami yanındaki çeşmede buluşcez tamam mı uleyn?

O gün iftar yapılmış sahura kalkılmış ve sonrasında sözleşilen yerde buluşulmuştu. Adak ekibinin başına elebaşı denilirdi. Elebaşı Sadık olmuştu ve mahalle kapı kapı dolaşılacaktı. Sadık kapıları çalarken şöyle bir mâni söylüyordu;

Adak, Adak

Yağlı dudak

Üzüm çöpü

Armut sapı

Kestane kabuğu

Gıli gıli gıllangoz

 

Kömürlükte kömür

Bayanlara ömür

Merdivenden iniyor

Uşak’ta yangın: bir kişi yaşamını yitirdi Uşak’ta yangın: bir kişi yaşamını yitirdi

Bize para veriyor

Beş kuruş olsun

On kuruş olsun

Tombili teyzem sağ olsun

Şi şi şi doldur bahşişi

Doldurmazsan sapan taşı

Bu mâni yüksek sesle ve koro halinde söyleniyordu. Maninin kendine has melodisi vardı. Hava aydınlanmadan kapısında sekiz on kadar çocuğun avazı çıktığı kadar mâni söylemesine hiçbir komşu kızmazdı. Adağa gelecek çocuklara verilecekler bir gün önceden hazır edilirdi. Çocuklar kapıyı açan büyüklerinin arifesini kutlardı. Eski zamanlarda Uşak’ta aylak adam pek yok gibiydi. Kadınlar yoğun bir şekilde halı dokuyor erkekler ise ya tabakhanede yada şeker fabrikasında çalışıyordu. Bu gibi gelenekler konu komşunun çocuklarını tanımaya vesile oluyordu. Ev sahipleri misafir şekeri, kabuklu fıstık, leblebi, leblebi şeker, kuru üzüm ve nadiren de olsa hazırlıksız olanlar para verirdi. Bahşişler elebaşının elindeki torbaya toplanırdı. Çocuklar yoruluncaya ve torbaları doluncaya kadar dolaşmaya devam ederdi. Toplanan bahşiş elebaşı tarafından ekibe pay edilirdi. Elebaşı Sadık ekibe seslendi;

-Çocukla yete gali, toba doldu…Üleşem galiSadık ve ekibi topladıkları bahşişi kardeşçe paylaştıktan sonra büyük bir neşe içinde evlerine dağıldılar. O gün arefe idi. Bayram hazırlıkları yapılacak, pazara çıkılıp bayramlık kıyafetler alınacak ve vefat etmiş ataların mezarları ziyaret edilerek dua okunacaktı.

O günlerin çocuklarından Adak Adak’a çıkan Uşaklıların hatıralarını dinleyelim;

Haldun

Sadık Uşaklıgil (1946 Uşak doğumlu); Her arife sabahı Uşak’ın afacan oğlanlarının hepsi daha gün doğmadan, alacakaranlıkta sokağa fırlardı. Ellerinde bez torbalar olurdu. Kim nasıl örgütler bilinmez, hemen 7-8'er kişilik "çeteler" oluşurdu. Bu gruplar kapı kapı dolaşarak bilinen tekerlemeyi söylerlerdi. Ekibi yöneten kimseye Elebaşı denilirdi. Bu tekerlemenin kendine has bir melodisi de vardı ve koro halinde söylenirdi. Komşular da sabahın körü olmasına rağmen güler yüzle çocukları karşılar, her birinin torbasına çerezler koyardı. Ben torbamdan caatlı (kâğıtlı) seker, kabuklu fıstık, leblebi, leblebi şeker, kuru uzum çıktığını hatırlıyorum. Para verilmezdi. İlkokul 5'e gidenlerden daha okula başlamamış olanlara kadar her yaşta çocuk adak adağa çıkardı. Ben de büyük hevesle bir iki kez çıktım. O kadar küçüktüm ki dilim dönmez "üzüm pöçü, kesdene babugu" diyebilirmişim.

Sedat

Sedat Öncer (1955 Uşak doğumlu): 1967’de, İzmir’den Uşak'a geldik...İlk şahit olduğumda, hayli şaşırdığımı anımsıyorum. Babam, kendi çocukluğunda da olduğunu, güzel bir gelenek olduğunu anlatmıştı. Daha sonraları bende, mahalleden yaşıtlarımla çıkmaya başladım. Çok eğlendiğimi hatırlıyorum. Ancak, büyüklerin de çıktığını biliyorum. Bir defasında, müzik hocamız, resim öğretmeni Hüseyin Bey’de olmak üzere, ellerinde enstrümanlarıyla çıkmışlardı. Bu arada bir yanlışı düzelteyim. Para da verilirdi. Özelliklede, bir gün evvelinden, dağıtılacak erzakı hazır etmemiş olanlar verirdi.

Erhan

Erhan Karslı (1963 Uşak doğumlu): Arife sabahı sabaha karşı hava karanlık olacak ama. Mahallenin çocukları ile akşamdan haberleşme yapılır. Kalın poşet ayarlanır içine girecek şekerleri taşıması gerekir. Topluluk fazla kalabalık olmaz çünkü gideceğin kişiler zaten fakir durumundadır. 1. poşet bitince kalmadı yavrum denilir. Onun için kalabalık olmaması gerekir. Ha birde manisi vardır, söyleyemeyene şeker verilmez. 10-15 tane çocuğu toplar yaşlı teyze söyleyin bakayım der. Koro daha önceden çalışmamıştır ama sanki günlerdir çalışmışçasına güzel, tam bir koro havasında başlar bağırarak söylemeye…

Tuncer 1

Tuncer Gülensoy (1939 Uşak doğumlu): Sanırım Kurban Bayramı arifesiydi ilk defa sabah ezanından önce "Adak" toplamaya çıkmıştık. Ele başımız, Şeyiplerin Süleyman idi. Mahalledeki her kapının önünde durup koro halinde: Adak, adak, Yağlı dudak, Kestane gabığı, Armut sapı, Üzüm çöpü, Gıli gıli, gıllangoz diye bağırır, daha şafak sökmeden mahalleyi uyandırırdık. Hiç kimse de kızmaz, birkaç gün önceden hazırladıkları leblebi, fındık, fıstık, leblebi şekeri, lokum gibi çerezleri bize dağıtırlardı. Bazıları da 5- 10 kuruş para verirlerdi; bunu yalnız" ele başı" alırdı.

Canip

Canip Türkcan (1950 Uşak doğumlu): Lise ikide idik yanılmıyorsam! Çok uyumlu bir o kadarda delibozuk bir sınıf gurubumuz vardı. Yine bir bayramın adak adak gecesiydi ,karar verdik adağa çıkmaya ( işte o zamanlar siyasi ortam pek oluşmamıştı ki geceleri sokaklarda rahat dolaşılabilinirdi ! ) on ,on beş kişiydik ... koca adamlardık yani ,ellerimizde birer bez torba (naylon poşet yoktu henüz ) belirli bir sokaktan başladık bağırarak ,darbuka eşliğinde adak toplamaya... her girdiğimiz sokağın tüm evlerinin gecenin saat üçünde tüm ev ışıkları yanıyordu !...Çünkü çok gürültü yapıyorduk yani ( çocukluğumuz aklımıza geliyor, danalar gibi böğürüyorduk) nerdeyse bir saatte herkesin torbası şekerle , leblebi vs. çerezle dolduğu gibi oldukça çok para topladık . artık bitirelim derken birisi ya bu sokakta Müdürümüz Fil Faik'in evi ve Hüseyin Ağaoğlu'nun evi var dedi !.. Hadi kapılarını çalalım dedik ... Ama kimse kapıyı çalmaya yanaşmıyordu !.. Çünkü ışıklar kapalıydı ve gecenin dördüydü !.. Aramızda olabileceklerin senaryosunu yazıyor, her kafadan bizi gülmekten yerlere yatıran ilginç enstantaneler yaratılıyordu ... on, on beş dakika böyle geçti !.. Karar verdik ben çalarım ama darbuka çalmayın siz önce yavaş sesle adak adak demeye başlayın ben kapıyı çalarım anında kaçar bir köşeye saklanırım dedim !.. Benim çaldığımı sölerseniz bu adam yarın bayrak törenini yapmadan önce beni o direğe asar dedim!... Haydiiiiiiii gene gülme krizine girdik !.. o ne ! birden ışıklar yandı açılan kapıdan faik beyin o dev gibi cüssesi bütün heybetiyle belirmesin mi !.. Arkasında da Aysel Hanım duruyordu! ...birden hepimiz soğuktan değil ama korkudan donduk (tabi gurubun yarısı köşe başlarının karanlığına gizlenmiş vaziyette !..ortada ben ve birkaç yürekli salak varız sadece...müdür bey gayet sevecen (çocuklar biz sizin gürültünüzü yarım saat önce duyduk ışıkları yakmadık sizin bize geleceğinizi tahmin ettik, kapının önündeki muhabbetinizi perdenin arkasından dinliyoruz Aysel Hanım’la! ...) Demesin mi !.....haydaaaaaaaaaaaa !.. Ortadaki üç beş kişi birden on beş kişi oluverdi! ...uzatmayalım müdür bize okkalı bir para vermişti ama saat geç oldu konser vermeyin! iyi sabahlar dedi ve kapıyı kapattı!...

Muhabir: SALİH KILINÇ