Normalde yazıma; “2025 Yılı hayırlı uğurlu olsun” diye falan başlamam gerekiyor. Biliyorum. Ama hiçte öyle başlamayacağım.
Zaten benim için 2024 yılı berbat geçmişti. Miletlimiz ve dünya için de. Benim için niçin berbat geçti? Temmuz ayında ürolojiden hidrosel ameliyatı oldum. Ağustos ayında sağ dizimde bir kemik yamulmuştu ve ağrı yapıyordu. Onu düzelttiler. Hala kör topal yaşayıp gidiyorum. İyileşip insan içine karışacağım günleri bekliyorum.
Onun için 2025 yılı sadece “2024 yılını aratmasın. Benim için yeter” diyeceğim. Moralinizi bozmak istemem ama daha da kötü geçeceğe benzer. Neden mi?
Bir kere dünyada yaşanan olaylara baktığımızda;
- 2022 yılında başlayan Rusya – Ukrayna Savaşı 2025 yılında devam ediyor.
- 7 Ekim 2023 tarihinde başlayan İsrail’in Filistinliler yaptığı soykırım ve zulüm 2025 yılında da durmadı.
Bu savaşlar benim 2025 yılında dünyada barış olacağı umudumu tüketti.
Gelelim benim bahtı kara güzel ve yalnız ülkem Türkiye ve canım kentim Uşak’a:
Üç gün önce açıklanan net 22 bin104,67 TL asgari ücret, bende bu ülkede emeği ile geçinen insanların insan yerine konmadığı hissine kapılmama neden oldu. Sanırım yarın emekli maaşlarına da en fazla 5 bin TL civarında bir zam gelir. Daha fazlasını beklemiyorum. Neyse sağlık olsun.
Gelelim, Uşak’a…
Çaptan düşmüş eski zamparalar misali, artık tükenmiş siyasetçilerin Uşak için bir şey yapacağına hizmet üreteceğine hiç inancım kalmadı.
Baksanıza, 12 yıldır bitmeyen 29 kilometrelik Güney Çevre Yolu için 1 TL bile ayrılmamış. Yeni şehir stadı zaten kamuda tasarruf tedbirlerine kurban edilmişti. 90 yaşındaki teyzeyi allayıp pullayıp genç kız haline getirmek isteyenler gibi Uşak Bir Eylül Stadını düzeltme yoluna gittiler.
Millet Bahçesi, Çarşı Uşak projesi hayal oldu. Zaten birbirinin açığını arayıp laf yetiştirmekten başka işe yaramayan siyasetçilerin de Uşak’a yatırım yapılması gibi bir derdi yok.
Onu geçtim de ne olur, birleri şu siyasetçilere Türkçe konuşsam ve yazma dersi versin ya. Kurdukları cümlenin ne başı belli ne de sonu. Hangi dilden konuştuklarını bile anlayamıyorum. Konuşmalarını yazıya dökerken bir dekoder cihazı lazım.
Neyse, her yeni yıl yeni umut demektir. Ben de içinizi daha fazla karartmayayım da siz can okurlarımı bir nebze gülümsetmek için yazımı bir fıkrayla tamamlayayım.
(Kimse bu fıkrayı bir yerlere çekip başımı belaya sokmasın. Bu eski bir fıkradır. Şu anda yaşayanlarla ilişkisi yoktur. İlla ki ilişki kurmak isteyen çıkarsa o da beni bağlamaz)
Bernard Shaw bir akşam zengin bir evde, şerefine verilen bir davete katılmış.
Davette küçük bir orkestrayla, 2 tenor da aryalar söylüyorlarmış.
Ev sahibi, Shaw’a:
- Tenorları nasıl buldunuz, diye sormuş.
Bernard Shaw:
- İkisi de öküz gibi bağırdı, demiş.
- Aman üstat nasıl olur, ikisi de Opera’nın en ünlü tenoru onlar.
* * *
Bernard Shaw:
- Ben de, demiş; daha sağlam bir değerlendirme yapabilmek için; tenorlardan birine ötekinin kalitesini, ötekine de berikinin kalitesini sordum. Her ikisi de, birbiri için:
“-Öküz gibi bağırdı, dediler.
Ve eklemiş:
- Ben size, güvenilir düzeydeki müzik erbabının, birbirleri hakkındaki değerlendirmelerini naklettim.