Haftaya bugün 31 Mart yerel seçimleri yapılacak ve bizler her 4 ya da 5 yılda olduğu gibi noterlik görevlerimizi yerine getirmiş olacağız ve bize dayatılan adayları başımıza 5 yıllığına Uşak Belediye Başkanı olarak seçmiş olacağız.
Nihayet seçim kampanyaları sona erecek ve su gibi para harcama faslı da kapanacak (Su gibi demişken 19 litrelik bir golon su da 100 TL iyi mi?
Uşak Belediye Başkanı olacak kişi sanırım dünya lideri olacak. Sanki ABD’ye, Rusya’ya Başkan olacak. Öylesine paralar saçılıyor. Yerel basına zırnık koklatmayanalar ulusal tv ekranlarında arzı endam ediyor. Afişler, pankartlar, Ramazan kolileri, akla ziyan harcamalar. Niye? Uşak Belediye Başkanı seçilmek için.
Su böreği gibi para harcamalarından geçtim. Mübarek Ramazan ayında millet oruçlu diye o devasa otobüsleri dolaştırmadıkları için akşam saat 21.00’den sonra bangır bangır bağırtarak resmen beynimize tecavüz ediyorlar.
Ne olursa olsun, benim dünya görüşümde önce insana, sonra doğaya ve yaratılan her canlıya saygı duyacaksın.
Şimdi seçim kampanyaları boyunca bizim evin doğalgaz sayacı gibi tıkır tıkır para harcanırken döviz fiyatlarına ve bazı gıda fiyatlarına baktım. Bakmaz olaydım.
Döviz Cinsi Döviz Açıklaması Satış (TL)
USD Amerikan Doları 33,6371
EUR Avrupa Para Birimi - Euro 36,2757
XAU Altın (gram) 2.363,304
GBP İngiliz Sterlini 42,2831
Akaryakıt fiyatları hiç dövizden aşağı kalır mı? Benzin 44.55 TL/LT, mazot 43.17 TL/LT. Ramazan pidesi 20 TL, ekmek ve simit 10 TL, yumurta 5 TL.
Bu fiyatlara bakınca rahmetli Âşık Mahsuni Baba’nın dizlerindeki gibi;
“Uşaklı muhtaç olmuş kuru soğana” diyeceğim ama kuru soğanda çarşı pazarda kilosu 15-20 TL’den satılıyor.
Eşim Gül Hanım, ne yazdığımı sordu. Ben de bu hayat pahalılığında seçim kampanyalarında harcanan paraları ve başta döviz kurları olmak üzere fiyatlardaki artışları yazdığımı söyledim.
Gül Hanım, “Hep iç karartıcı şeyler yazıyorsun. Mübarek Ramazan ayında insanları neşelendirecek bir şeyler yaz. Mesela baharı, doğayı yaz, O eski Ramazan aylarını ve Ramazananılarını falan yaz. Hayat pahalı, bunu hepimiz biliyoruz” diye eleştirdi.
Valla kadın, her zamanki gibi haklı. Haklı olmasına haklı da…
Hani rahmetli Kemal Sunal’ın “Atla Gel Şaban” filminde bir sahne vardı. Patronu ona şekerlemelere beyit yazmasını istiyor. O da; “Aybaşı geldi çattı, memurda şafak attı. Nasıl geçeriz çarşıdan? Kasaba manava yakalanmadan” türü bir şeyler yazıyordu. Bunun üzerine patronu doğayı martıları falan yazmasını istiyordu. (Ne de olsa Gül Hanım da benim patronum)
Kemal Sunal (Niyazi) da “Denizde yüzüyor boy boy odun, evde ne şeker kaldı ne de un, denizde balık gibi yatıyor ay. Şinanay yavrum şinanay. Böyle giderse pahalılık, vay vay… Kafada ne tahta kalacak ne de yay” şeklinde beyitler yazıyordu.
Ne yapalım? Bizim hayatımız da Kemal Sunal filmleriyle geçti.